banner94
TÜRK DEDİM, HELE Bİ SOR NİYE DEDİM 1
Uzun bir ayrılıktan sonra yeniden yazmaya başladım. Profesyonel bir yazar olmadığım için periyodik olarak yazmaya devam edeceğimin sözünü veremiyorum. Evde ki hesap da çarşıya uymuyor. Bir yazı yazdım, güya bir ay sonra yenisini yazacağım ümidiyle “bu yazı size bir ay yeter” diye büyük laf ettim. Bir yılı aşkın bir süre o bir aylık yazı köşemi işgal etti. Her gün yazı yazan insanlara hayret ediyorum, nasıl o sürekliliği sağlıyorlar, tebrik etmek lazım. Yazmak zor, kendinden bir şeyler vermeden kendini vermeden yazmak zor. Yazan da işte benim gibi yazıyor.
Yazılarımda Türklükten, Türk’den bahsedip duruyorum. Hani bana sorulsa “orta yaş krizine mi girdin, biz seni başka türlü bilirdik, bu yaştan sonra Türkçü mü oldun?”. İşte bu sorunun cevabını vermeye çalışacağım.
İnsan doğduğunda bir dilin içine doğar. İnsan konuştuğu dil ile insanlığını idrak eder, ortaya koyar. İnsan dille yapılır. Allah Adem Aleyhisselam’a eşyanın ismini öğretmiştir. Çünkü insan oluşun temeli bir dil sahibi olmak bir dili konuşmaktır. Her insanın büyürken öğrendiği bir ana dili vardır. Bu ana dil onun düşünme biçimini, hayat algısını, insanlığını belirler. Dil millet olmanın temel şartlarından biridir. Demek ki dil’in içine doğmak bir millet’in içine doğmaktır. Bir millet içinde biz insanlığımızı idrak eder, insan oluruz. Millet hayatı ne kadar zenginse, kullanılan dil ne kadar zenginse insanlığımız da o derece zengin olur. İnsanlığımız milliyetimizle kaynaşıktır. Bu kaynaşıklığı ayrıştırıp, kendi başına salt bir insan olgusundan bahsetmek imkânsızdır. İnsan derken Türklerden Almanlardan İngilizlerden vs den bahsederiz. Milliyeti olmayan insan yoktur. Milletliği tekâmül etmemiş olabilir. Kabile aşamasında kalmış olabilir. Kavim aşamasında kalmış olabilir. Ama nihayetinde millete varabilecek bir sosyolojik aşamada kalmıştır.
İnsanlığımızı bir mekân içinde idrak ederiz. İçine doğduğumuz mekân bizi aşama aşama insan yapar. Mekân algımız o kadar köklüdür ki, memleketimiz dünyanın en berbat yeri bile olsa bizim için yeri başkadır. Nerde olursak olalım, bir yanımız hep orayı özler. Bu bizim istesek de kaçamayacağımız bir haldir. Memleket algımız bilincimize çıkmamak üzere kazınmıştır. Mahallemizden köyümüze, ilçemizden ilimize, bölgemize doğru genişleyen memleket algısı vatan olgusuyla birlikte sınırlarını çizer. Bir toprak parçası, üzerinde yaşayan insanların nasıl vatanı olur? O insanlar o toprağı kendileri için bir güvenlik alanı, hükümranlık alanı haline getirdikleri zaman. Bu cevap bizi devlet olgusuna ulaştırır. Bir vatan üzerinde hükümran bir devleti olmak millet olmanın şartlarından biridir. Peki devleti olmayan, vatanı olmayan milletler yok mudur? Varsa da bunların da muhayyel bir devleti, bir vatanı vardır. Bir vatan, bir devlet sahibi olma amaçları vardır. Devlet bir milletin amaca yönelik eylem aracı olmalıdır. Burada insan için amaç ve eylem olgusuna varırız. Bu unsurların içinde öncelikli unsur hangisidir? Dil mi? Vatan mı? Devlet mi? Amaç mı?
Temel unsur amaçtır. Aynı amaç etrafında toplanmış bir toplum, anlaşacak bir dil tesis edebilir, bir toprak parçasını kendine vatan kılabilir. O toprak parçası üzerinde hükümran bir devlet kurabilir. Aynı amaç etrafında toplanmış bir toplum millet olma aşamasına gelebilir. Ama amaç birliği tesis edilemezse, var olan dil önce kısırlaşır, sonra kurur, vatan beynelmilel bir toprak parçası haline gelebilir. Devlet yıkılabilir. Amaç birliğini kaybetmiş bir millet ipi kopmuş teşbih taneleri gibi dağılıp kaybolabilir. Yanlış bir amaç uğrunda bile olsa birliğini tesis edebilmiş bir millet başarıya ulaşır, en azından bir millet olarak varlığını koruyabilir.
Amaç sahibi olmak bir irade sahibi olmaktır. İnsan içine doğduğu dili, mekânı, zamanı seçemez. Muntazam bir işleyişe sahip bir devletin vatandaşı olarak da doğabilir, kargaşa içinde bir toplum içine de doğabilir. İnsan İnsanlığını idrak ettiği anda iradesini ortaya koymak, amacını tercih etmek zorunda kalacaktır.
Türk doğabilirsiniz ama bir zaman gelir Türk olmayı tercih etmeniz gerekir. Türkiye de doğmuş olabilirsiniz, doğal bir memleket sevgisi ile vatanı sevebilirsiniz, ama bir gün gelir vatanın dünyanın herhangi bir köşesindeki toprak parçasından farklı olduğunu dünya âleme göstermeniz gerekir. Ve Türk olduğunuzu hayat amacınızı ortaya koyarak ispat etmeniz gerekir.
Türk hayat amacını kırk bohçanın içine saklamış sonra da unutmuştur. Türk konuştuğu dilin hangi şartlarda, hangi amaca matuf yaratıldığının farkında değildir. O dili kademe kademe kaybetmiştir. Bu topraklarla tek bağı bu topraklarda doğmuş olmaya hasredilmiştir. Vatan beynelmilel bir toprak parçası haline gelmektedir. Bütün bunların sonucu olarak da muntazam bir devlet işleyişi hala tesis edilememiştir.
Dedim ya yazmak zor iş. Benim adım Hıdır elimden gelen budur. Bu yazı başlangıç olsun. Allah tamamlama gücü versin. 
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner83

banner26