banner94

Son günlerde günlük gelişmeleri takip etmek, pek çoğumuz gibi benim için de oldukça zor olmaya başladı. İnsanların birbirlerine, hayvanlara, doğaya, eşyalara zarar vermeleri; üstelik bu durumun her geçen gün daha da kanıksanıp, olağan hale geldiğini görmek oldukça üzücü. Her kes bu duruma ilişkin kendi bakış açısıyla pek çok şey söylüyor. Bu durumun benim perspektifimden görünen yüzü ise; insanın varoluş nedenini unutup, yaşama değer katma amacını kaybedip, kendine yabancılaşmasıdır. Özetle doğasına aykırı yaşamaya başlamasıdır. Bu yabancılaşma, anlamsızlık ve amaçsızlık ise; beraberinde duygusal doyumsuzlukları, boşluk ve değersizlik hissini ve uzun vadede öfkeli bir kişilik yapısını getirir. Günlük yaşam gereklerini, sorumluluklarını, …v.s. çok önemli olduğunu  düşündüğü işlerini yerine getirebilmek için sürekli bir koşuşturma içerisinde olan günümüz insanın işi gerçekten zor. Kişinin yaşamına eşlik eden pek çok stres faktörü var.  Ancak günümüz insanının gözden kaçırdığı şey, tüm bu önemli işlerini yetiştirme gayreti içerisinde çırpınırken ve kendini baskı altına alırken; kendine ve sevdiklerine hep geç kaldığıdır. İnsanın mutlu, doyumlu ve dengeli bir yaşam sürebilmesi için sadece fizyolojik ihtiyaçlarının doyurulması yeterli değildir. İnsan, duygu ve düşüncelerden de oluşan bir varlık olması sebebiyle; yaşamını sürdürürken zihinsel ve duygusal anlamda da doyum hissetmesi gerekir. Yani işin özü; küçücük bir bebek, genç, erişkin ya da yaşlı bir birey olması fark etmez; her insanın sevmeye, sevilmeye, ilgilenilmeye, güven duymaya, sosyal ilişkiler kurmaya, iletişim kurulmaya ve değer görmeye ihtiyacı vardır. Bunları yeterince yaşayamadığında ya da bazı engellenmeler neticesinde kalbini ve ruhunu besleyecek imkanlara ulaşamadığında ise öfke ve kızgınlık hissetmesi normaldir.

Öfke tamamen normal ve doğal bir duygudur. Her duygu gibi onu da hem hissetmeye, hem ifade etmeye ihtiyacımız vardır. Ancak doğru ifade edilmediğinde; kişiyi haklıyken haksız bir duruma düşürebilir ve zarar görmesine neden olabilir. Öfke ve kızgınlığı gösterme yolu olarak saldırganlık gibi yıkıcı bir yol tercih etmek; son yıllarda daha fazla kişi tarafından tercih edilmeye başlandı. Bunda elbette ki medyanın konunun önemine ilişkin yeniden düzenlemeler yaparak, yeni yayın politikaları benimsemesi gerektiğine ilişkin bir ihtiyaç da hasıl olduğunu da düşünüyorum. Ancak bu tek başına yeterli bir çözüm değil. Konunun çok yönlü ve sosyokültürel öğelerimiz de dikkate alınarak  ele alınması gerekiyor. Yine de öfkenin daha olumlu ve yapıcı yollarla yaşanması adına hepimizin bazı şeylerin bilincinde olmamız ve değişime öncelikle kendimizden başlamamız gerekmektedir.

Her insan, farklı bilişsel ve duygusal bir alt yapı ile dünyaya gelir. Yaşamın ilk günlerinden itibaren bulunduğu ailenin ve çevrenin de etkisiyle karakteri gün be gün şekil alır. Sonuçta orijinal bir kişilik geliştirir. Öfke yönetimi açısından bazı bireyler, diğerlerine oranla daha beceriklidir. Bazı insanlar da karakter yapısı olarak diğerlerine göre yaşamın getirdiği olağan problemler karşısında daha az toleranslı bir yapı sergileyebilir. Böyle bireylerin özellikle engellenmişlik yaşadıkları durumlarda, öfkelerini yıkıcı yollarla gösterme eğilimleri daha fazladır. Yahut yetiştiği çevrenin etkisiyle doğru iletişim tekniklerini geliştiremeden büyümüş bir bireyin kendisini de yakın çevresindeki bireyleri de anlama ve doğru tepkiler verebilme olasılığı ve becerisi daha düşüktür. Öfke Kontrolü,  öfkeyi doğru ifade etme becerisidir. Amaç öfkeyi yok etmek değil, doğru ifade edilmesini sağlamaktır. Bu noktada da her bireyin kendini tanıması, kendi potansiyelini bilmesi ve iletişim becerilerini geliştirmesi sorunun çözümüne ilişkin oldukça iyi bir başlangıçtır.

Öfke kontrolünde kişinin kendisine yönelik farkındalık geliştirmiş olması oldukça önemlidir. Hangi durumlarda, olayları nasıl anlamlandırdığının ve nasıl tepkiler verdiğinin farkında olan kişilerin sadece öfke duygusunu değil, tüm duygularını dengeli ifade etme olasılıkları daha yüksektir. Farkındalık ise bireyin varolan bilişsel ve duygusal potansiyeli, yetişme koşulları, ait olduğu sosyokültürel düzey, eğitimi, işi…v.s. ile oldukça yakından ilişkilidir. Farkındalığı yüksek bireyler; bireysel öfkelerini besleyen nedenleri de, çevrelerindeki diğer bireylerin öfkesini tetikleyen nedenleri de daha kolay fark edip davranış geliştirebilirler. Olaya bu açıdan bakmak kültürümüzün ve eğitim sistemimizin çocuk eğitiminde önem ve önceliklerini görmeleri açısından da ayrıca önemlidir.

Kişi öfkelendiğinde zihninden pek çok şey geçer. Öfkenizle başa çıkmakta zorlanıyorsanız; kendinizi bu duyguya sevk eden, zihninizden geçen olumsuz sözcükleri yakalamaya çalışabilirsiniz. Bu sözcükler sizin duruma verdiğiniz anlamı ifade eder ama durumun sizin verdiğiniz anlamla bir alakası da olmayabilir. Ancak hislerinizin etkisiyle düşünmeden konuşabileceğiniz ya da hareket edebileceğiniz için öncelikle yavaşlamaya ve derin nefes almaya odaklanılmalıdır. Hatta konu üzerinde tekrar düşündükten sonra bir tepki vermek üzere, bulunulan ortamdan uzaklaşmak iyi olur. Atalarımızın deyimiyle ” bir üstüne yatmak.” Yani bir tepki vermeden önce bir gün geçirmek, oldukça işe yarar bir yöntemdir. Sonrasında konu üzerinde düşündüğünüldüğünde ise karşı tarafa söylemek istenilen asıl şeyin ne olduğu ve bunun hangi cümlelerle ifade edildiğinde amacımıza ulaşmamızı sağlayacağı belirlenmelidir.  Tepkilerimizi, karşı tarafa bedel ödetmek ya da ceza vermek üzerine değil, amacımıza ulaşmak üzere belirlemeliyiz.

Diğer bir faktör ise öfkeyi açığa çıkaran asıl nedeni görebilmektir ki; bu da yine kişinin kendini tanıması yani kişisel farkındalığıyla oldukça bağlantılıdır.  Hangi durumların kendini ateşlediğini bilen birinin, bu durumlarla baş etmede daha yapıcı yöntemler geliştirmesi daha kolaydır. Öfke anında içsel bir süreç yaşarsınız. Bu süreci başlatan ya da geliştiren duygunun ya da düşüncenin ne olduğunu bulduğunuzda, artık baş etmeniz de kolaylaşır. Örneğin trafikte öfkesinin kontrolden çıktığını düşünen bir bireyin; aslında öfkesini yıkıcı yollarla göstermeye yönelme nedeni, haksızlığa uğramışlık duygusu olabilir. Trafikte de haksızlığa uğradığını düşündüğünde, kendini kontrol etmekte zorlanıyor olabilir. Ayrıca genel anlamda öfkenizi kontrol etmekte zorlandığınız durumların neler olduğunu bildiğinizde bu durumlar karşısında da daha kontrollü davranmaya ve bunlardan uzak durmaya gayret edebilirsiniz.

Öfke yönetiminde zorlanan bireylerin fiziksel anlamda daha aktif ve sportif bir yaşam tarzı benimsemeleri de oldukça işe yarar.  Ancak burada önemli olan bir şey de; seçilen spor dalının, kişinin saldırganlığa dönük yapısını daha kabul edilebilir bir kılıfa bürüyecek bir spor dalı olmamasıdır. Örneğin boks, güreş, karete…v.s. spor dalları genelde öfkesini yapıcı yollarla ifade etmekte zorlanan bireyler için uygun görünmemektedir.

İnsan sosyal bir varlıktır. Kimi zaman kişinin ait olduğu sosyal çevre de, öfkesinin gösterilme yolunu şekillendirebilir. Bu nedenle hem bulunduğumuz çevrenin hem de evlatlarımızın bulunduğu çevrenin saldırgan davranış örüntülerini onaylamadığından emin olmamız gerekiyor.

Tekrar dile getirmekte fayda görüyorum. Unutulmamalıdır ki öfke doğal bir duygudur ancak saldırganlık yıkıcıdır. Öfke kontrolü durumunda zorlanan bir bireyin, kendi başına bu problemi aşamaması durumunda ise mutlaka bir uzmandan yardım alması gerekmektedir.

                                                                                                         Özgür Zeynep ÖZÜMTÜRK

                                                                                                          Psikolojik Danışman

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner83

banner26