banner94

NE ETTİ… NEDEN TERK ETTİ…(9.ve son bölüm)

Bilgi, birikim ve beceri arıyordum siyaset sahnesine çıkmış siyasetçide; meğer yanılmışım.

NE ETTİ… NEDEN TERK ETTİ…(9.ve son bölüm)

Bilgi, birikim ve beceri arıyordum siyaset sahnesine çıkmış siyasetçide; meğer yanılmışım.

uğur demirbaş
uğur demirbaş
08 Aralık 2014 Pazartesi 08:13
821 Okunma
NE  ETTİ… NEDEN  TERK  ETTİ…(9.ve son bölüm)

                          NE  ETTİ… NEDEN  TERK  ETTİ…(9.ve son bölüm)

                                       ( ALİ  ALTINOK  ve  CHP )

 

Bilgi, birikim ve beceri arıyordum siyaset sahnesine çıkmış siyasetçide; meğer yanılmışım.

Son günlerde yaşanan sosyal, siyasi ve stratejik gelişmeler, bu gelişmelerle birlikte ortaya çıkan değişimler, yeni yüz ve sesler; ne yalan söyleyeyim bütün bildiklerimi altüst etti.

Bu altüst oluş; aklımın mahzenlerinde kalmış ve bugünkü durumla kıyaslanmayı bekleyen bazı bilgi kırıntılarını, hafızamın derinliklerine sinmiş ve hatırlanacağı günü ısrarla uman bir sürü hatıra, anı ve tecrübeyi gün yüzüne çıkarıverdi. Bütün bunlar ipliği kopmuş tespih taneleri gibi dökülüverdi zihnimin ortalık yerine.

Her zaman ve her koşulda hayatın doğal kurgusunu siyaset bildim; hala bu bilgi varlığını korumakta; bu kurguda yer alan her insanı da siyasetçi.

Zihnimin başköşesine oturan bu davetsiz misafir bir hayat hakikatiydi; ne tereddüt vardı üzerinde, ne şüphe…

Peki, yanılgımın başladığı ve yangına dönüştüğü yer neresi; siyasetçide aradığım nitelik ve nicelik.

Bilgi, birikim ve beceriden önce siyasetçide ilk aranması gereken nitelik ve nicelik cesaret, sonra hitabet olmalıymış. Nasıl unutmuşum bunu…

Yanılgımın yangına dönüştüğü yer işte burası, ilk itirafım da bu olsun.

Bilgi, birikim ve beceri siyasetçide öne çıkan nitelik ve nicelik olmamalı, arka planda duran gizli ve görünmez güç olmalıymış. Bu da ikinci itirafım…

Bana göre siyaset ikiyüzlü bir bıçak; keskin ve hep bilenen yüzü yönetim ve yönetici ağzı, paslı ve kesmeyen yüzü ise yönetilen kesim; yani millet, halk veya toplum.

Yönetilmeyi bilmek, yöneticiler tarafından yönlendirirken hangi tarafa gideceğini ve sonuçlarını da kestirebilmek de, siyasetin bir başka cephe veçhesiymiş. Unuttuğum veya göz ardı ettiğim bir başka hayati gerçekte bu: alın size üçüncü itiraf…

Siyasetçi, bu doğal kurgu içinde başta kendisini, ailesini, etrafını ve içinde yaşadığı toplumu yönetmek ve doğru istikamete yönlendirmek için, önce cesaret, sonra hitabet gerektiren bu doğal hayat sahnesine çıkma yürekliliğini gösterebilen kişiymiş; bu itiraf değil tespit.

Yönetilmeyi bilmesi, yönlendirilirken hangi tarafa gideceğini ve sonuçlarını kestirmesi gerekenler ise siyasetin ana kitlesini teşkil eden, milletmiş, halkmış, toplummuş… Ne itiraf, ne tespit, bu olması gereken ama hiç olmayan... Hep keskin ve bilenmesi gerekirken, bıçağın hep kör ve paslı kalan ağzı bu yüz…

Millet, halk veya toplum siyaseti bilir, kendisini yönetecek ve yönlendirecek siyasetçiyi de hür iradesiyle seçer, gelişmeleri takip eder ve okursa, siyasete siyasetçiyle birlikte katılır, siyasi sorumluluğu da siyasetçiyle birlikte paylaşırmış.

Millet, halk veya toplum bu bilinç içinde olursa güdülmez, yani sürüleşmezmiş. Yüce Allah(c.c) sürüleşmeyin demiyor mu ayetinde.

Bu durumda yönetim kendi bildiğini okumaz, hak ve özgürlüklere riayet eder, daha doğrusu etmek zorunda kalırmış… Herkes tarafından bilinen ama nedense hep unutulan veya unutturulan hayat hakikatlerinden birisi de buymuş…

Siyaset sahnesine çıkan her siyasetçi önce cesaretli olmalı, sonra bu cesareti hitabet gücüyle tahkim ederek ortaya koymalıymış. Bir akademisyen kadar olmasa da, bilgi, birikim ve beceri sahibi olursa da fena olmazmış tabi ki.

Yönetilmeyi bilen millet, halk veya toplum; siyasetçide var olan o cesaretin irade sıfırlayan coşkusuna kapılmadan, hitabetin o gür ve akışkan seline kendisini kaptırmadan, ortaya attığı her görüş ve öneriyi ölçüp tartmadan hareket etmemeliymiş; zihnime yeni oturan fikirlerden birisi de bu.

Ne var ki yönetilen kitle hiç bu hal içinde olmamış, olmasına da müsaade edilmemiş.

Siyaset sahnesine çıkan siyasetçi ilk başta cesaretli olacak; bu cesaretini hitabet gücüyle tahkim edecek ve ortaya koyacak. Bilgi, birikim ve beceri zaten olması gereken vasıf: Tamam, anlaşıldı…

Siyasetçinin etrafında biriken, toplanan veya onu çevreleyen kitle nasıl olmalı; bence bu daha önemli.

Etrafında bulunan ve siyasetçiyle birlikte yönetime ve yönlendirmeye katılanlarda aranan vasıfsa; başta bilgi ve birikim, sonra tedbirli ve temkinli olmakmış.

Bu sıralama çok önemli; siyasetçi için ilk sırada cesaret, sonra hitabet, daha sonra bilgi ve birikim… Etrafındaki bulunanlar için öncelikle bilgi ve birikim, sonra tedbirli ve temkinli olmak…

Neden böyle, gelin birlikte düşünelim.”

Bu son bölümün girişi hayli uzun oldu, tekrarı da bol ve yüklüce. Huy dedik ya; can çıksa da çıkmıyor, vazgeçemiyor insan.

Ali ALTINOK ile 2000 yılında yaptığımız ilk siyasi programı bir parça anlattım ama bununla kalmadık; daha sonraki günlerde daha değişik konularda yaptığımız diğer programlar izledi bunu.

Kızılcahamam’ın hayati gerçeklerini ve bu gerçeklerden neşet eden sorunlarını tartıştığımız, bir ilçe başkanı, bir esnaf ve birde halk adına katılan görüş ve düşünce sahibi kişiyle üçlü programlar hazırladım. Bu programda da Ali ALTINOK vardı; görüş, düşünce ve fikirleriyle katkı verdi, renk kattı programa.

Yine ANAP İlçe Başkanı Muharrem KALENDER, MHP İlçe Başkanı Coşkun ÜNAL ve Ali ALTINOK ile: “ Siyaset nedir, siyasetçi kime denir…” Konu başlıklı, her zaman olduğu gibi yine canlı yayınlanan programa da konuk oldu. İlk sözü kime vermem konusunda çokça düşündüğümü söylemek zorundayım; yine kendisine ilk sözü vererek başlatmıştım o programı da.

Daha sonraki yıllarda babası Muammer ALTINOK için hazırlamayı düşündüğüm ‘Tarihin Dili’ adlı programa katılmasını teklif ettiğimde; siyasetçi kimliğini öne sürmüş, yanlış anlaşılmaktan çekinmişti nedense.

Neden sanatçı kimliğini de ortaya koymadığını, bunun büyük bir kayıp olduğunu uygun bir lisanla anlatmış, ikna etmiştim kendisini. Babası rahmetli Muammer ALTINOK’ dan kalma anılarla, onun söylediği tadına doyulmaz türkülerle; sazıyla, sözüyle, sesiyle katıldı ve unutulmazlar arasına girdi o programda. Rahmetli Mustafa TÜMER ve Gazi ÇIRAK’ ta katılmıştı; anılarını anlatanlar şimdi anı oldu, hatıralarımız arasına girdiler.

Ne hoştu o dakikalar: “Altın tas içinde kınam yakılır…” türküsü evli olanları kına gecelerine, nişanlı olanları gelecek bir günün hülyasına, gençleri de bir bilinmez anın ümit edilen rüyasına taşımıştı. Ezmiş, ufalamış ve dağıtmıştı insani olan bütün his ve duygularımızı iç dünyamızın dört bir köşesine. Dinleyen ve izleyen herkesi derin bir kuyunun hüzünlü boşluğuna getirmiş, omuzlara dokunan bir el, öne konulan bir bardak çay, seslenen birileri olmasaydı, o türkünün nağmeleri itecek ve o kuyunun hüzünlü derinliğinde bir Yusuf olup kalacaktık. Bir Yusuf olmadık ama yapılanla yetindik. Asıl hüzün burada, asıl hüznüm o kuyuya düşmemiş olmak; keşke düşseydik. Her neyse…

Ne var ki, 2004 yerel seçimlerini bütün nitelik, nicelik ve becerilerine rağmen kaybetti Ali ALTINOK. Bu kayıpta KBRT olarak katkımız var mıydı? Yoksa cesareti ve hitabeti olan Ali ALTINOK’ un ardında bilgi, birikim ve tecrübesiyle ondan ki cesareti tahkim edecek ve sınırlandıracak, hitabetini anlamlı kılacak ve yayacak, yıpranacağı yerde geri çekecek, okşanacağı yerde ortaya sürecek etrafı, daha açık bir ifadeyle arka planda partili danışmanlar mı yoktu?

KBRT olarak Ali ALTINOK’ a katkımız oldu; seçim öncesi katıldığı ve saatlerce süren canlı yayında, hitabetini ortaya koydu, cesaretini sergiledi. Kesmedim sözünü, kırmadım cesaretini, provoke etmedim programın akışını. Hep gözlerine baktım, canlı ve diri tuttum, gevşetmedim, pörsütmedim.

Ne var ki, programdan sonra başka taktik, farklı bir stratejiye de geçmek zorundaydım ve geçtim.

CHP li olup da nasıl yapılacak bir seçim öncesi başka bir partinin programını beğenemez, takdir ve taltif etmeye kalkamaz, propagandasını yapamazsanız; yapılırsa ihanet, yapanda hain olursa. KBRT de çalışıyordum, yönetimin taktik ve stratejini uygulamak zorundaydım.

Ali ALTINOK kaybettiği seçimin ardından av ve spor malzemeleri sattığı, Kazım Karabekir İlköğretim Oklunun karşındaki küçücük dükkânına çekildi; oysa kaybedilen her seçim siyasetçinin aklını yenilemeli, tecrübelerini artırmalı, yapılacak yeni bir seçimin hazırlık startını vermeliydi siyasetçiye. Olmadı, olamazdı…

Başarı tecrübe kazandırmaz siyasetçiye, belki başını döndürür. Oysa seçim kaybeden siyasetçi bu kaybedişi kazanç hanesine tecrübe olarak yazabilir, azmine yeni gayret kazandırabilir, ufkuna yeni şevk ve heyecan koyabilir; ama yok ki böyle biri. Siyasi parti var mı?

Kaybetmek kazanmamın başlangıcı, geleceğe daha sağlam adımlarla yürümenin ilk adımı olmalıydı ama Ali ALTINOK ve CHP için böyle olmadı. Sessizce dükkânına sığındı Ali ALTINOK, CHP sustu, sindi, çözüldü. Hadi Ali ALTINOK bir şahıs, duygularıyla hareket edebilir, bu kaybın altından kalkamayabilir. Onu bu çöküntünün altından çekip alması gereken o etrafı, yani CHP liler neredeydi.

Dışardan bakınca yoktu, öyle göründü bizlere; parti içinde neler yaşandı, hangi eleştiriler, hangi suçlamalar yapıldı; nasıl ve ne şekilde teselliler paylaşıldı bilmiyoruz.

Ama o günden bugüne kendisini toparlayamayan bir CHP İlçe teşkilatı var Kızılcahamam’ da. Sevdiği, hadi gönül verdiği de diyelim, partiyi terk eden birde Ali ALTINOK var görünürde.

Her terk ayrılık değildir. Yokluğunun fark edilmesini isteyen terk eder sevdiğini. Sevilen ne yapar; terk edeni kınar mı, ayıplar mı, suçlar mı?

Seven ihanet etmez, terk eder. Nazım Hikmet’i ihanetle suçlamak, sevgiyi kınamaktır, seveni ayıplamaktır; suçlamaktır sevdiği için her şeyi göze alanı. Ama yaptık biz bunu; Necip Fazıl için yaftalar hazırladık. Zindandan Mehmet’ine mektuplar yazdırdık ona. Ahmet KAYA için nasıl ihanet senaryoları yazdık ve koyduk sahneye.

“Herkes her şiiri okuyabilir ama Recep Tayyip ERDOĞAN her şiiri okuyamaz” diyen sapıkça bir mantık geliştirdik memleket sevgimiz teşhir etmek için.

Ali ALTINOK bir siyasetçi olduğu kadar bir sanatçı da; onu sevmemek ondaki vasıfları görmemek anlamına gelmez. Hem niye sevmeyelim ki…

Bu yazı dizinin son satırlarını onu övmeye ayırmadım, övme bir siyasetçiyi yerle bir etmektir; sanatçıyı da teşvik ve tebrik. Gerçekleri söylemek övmek olamaz, hataları göstermek, eleştirmekte kötülük değildir.

CHP Kızılcahamam İlçe teşkilatı kendisini toparlamalı, Ali ALTINOK terk ettiği sevdiğine dönmeli; heyecan gelmeli hayatın doğal kurgusu olan siyasete. Her siyasetçi önce cesur ve azimli olmalı ki, halkın ruhuna işlemiş bitkinliği son bulsun. Güçlü hitabetiyle ses vermeli ki gönüllere, akıl tutulmaları gevşesin, düzen gelsin düşüncelere.

Velhasıl: “AŞK, KALBİN SİYASETİ, SİYASET AKLIN AŞKI OLSUN.” Saygılarımla.

Son Güncelleme: 11.12.2014 11:41
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
banner89

banner83

banner26