banner94

NE ETTİ… NEDEN TERK ETTİ… (7. Bölüm)

“Yetenekli olmak başarılı olmak anlamına gelmez, gelmiyor…

NE ETTİ… NEDEN TERK ETTİ… (7. Bölüm)

“Yetenekli olmak başarılı olmak anlamına gelmez, gelmiyor…

uğur demirbaş
uğur demirbaş
25 Kasım 2014 Salı 23:39
1063 Okunma
NE  ETTİ… NEDEN  TERK  ETTİ… (7. Bölüm)

NE  ETTİ… NEDEN  TERK  ETTİ… (7. Bölüm)
                                (CHP  ve  Ali  ALTINOK)

“Yetenekli olmak başarılı olmak anlamına gelmez, gelmiyor…
Yetenekli insanlar- gerçi her insan kendi çapında yeteneklidir-bu yeteneklerini başarıya tahvil etmeye kalkmamalı; sahip olunan yetenekler bazen başarısızlığı taşır insan hayatına…
Başa bela olurkeşfedilmeyen veya kabul görmeyen yetenek…
Sonra başarı nedir? Zengin olmak mı, makam mevki sahibi olmak mı, herkes tarafından tanınmak, bilinmek, şan şöhretkazanmak mı?
Hiç kimsenin yapamadığını yapmak mıdır başarı.
Yaptığı her şeyin, herkesin yaptığından farklı ve değişik olması mı?
Her yaptığına daha güzelşekil vermek, daha düzgün biçim kazandırmak mı?
Bilinmeyeni bilmek, yeni şeyler icat etmek mi yoksa…
Sözü sohbeti dinlenmek, her isteği emir kabul edilmek mi; nedir başarı…
Yoksa başarı,her insanda şöyle veya böyle bulunan yeteneği kısmadan ve de kıskanmadan, doğal ve doğru kullanmak mı?
Neden olmasın…
Peki, yetenek nedir; yetenekli insan kimdir?
Anlamak ve anladığını anladığı kadar yapabilme kapasitesine sahip olmaksa yetenek, akıl hastaları en yetenekli insanlardır.
Neden mi? Neyi ne kadar anlamışlarsa onu ancak o kadar yaparlar…
Yeni, farklı ve değişik ortamlara uymak, her durum ve vaziyette hayatını sürdürebilmekse yetenek; dert, çile ve meşakkat içinde yaşayanlar en yetenekli insanlar olmalı.
Hoppala… Başarı ile yetenek vedalaşma noktasına gelmedi mi bu yol ayrımında…
Başarı, yetenekli olmakla, yetenekleri kullanmakla elde edilen olmaktan çıkıveriyor bu misal ve açıklamalar ışığında.
Acaba başarı hayatın akışı içinde varlığını ve tüm varlıkları korumak olmasın…
Eğer başarı hayatın yüklediği sorumluluğu yerine getirmekse; yetenekte bu sorumluluğu başarma gücü, bilgisi ve gayreti olmalı.
Yetenekli olan kimdir,başarı nedir ve kime aittir: Karışıyor mu, ayrışıyor mu?
Ne karışan var ortada yerde, nede ayrışan; manzara açık ve net…
Her insan yetenekli… Yaşamak zaten başarılı olmak…
Kim kimden, neden ve ne için yetenekli olduğunu iddia eder, takdir ve taltif bekler ki…”

Yine içinden çıkamayacağım bir konunun içinde buldum kendimi, bir parça sıyrılmaya çalıştım ama bakalım siz okurları tatmin edebilecek miyim?
2000 yıllara dönmüş ve hatırları birazcık karıştırmaya, hafızlarda biriken yaşanmışlıkları şöyle bir harman etmeye başlamıştım 6. bölümün sonlarında.
Hazırlamaya çalıştığım siyasi programa ilk kiminle başlamak noktasında sıkışıp kaldığımı anlatmış, uykusuz geceler geçirmeye başladığımı ima etmiştim birazcık.
Tam böyle değildi durum, kiminle başlayacağıma karar vermiştim aslında ama tereddütlerim vardı; bu bodur tereddütleri atlayıp geçmemekte zorlanıyordum sadece.
KBRT yönetiminin koyduğu kurallarını çiğneyemezdim; gereği de yoktu… İşveren eğer çalışanı üzerinde söz sahibi olamayacaksa, kendi dünya görüşünü, siyasi anlayışını, inançlarını ve inandığı fikirleri aktaramayacaksa neden binlerce lira harcayarak kursun KBRT gibi yerel bir yayın kuruluşunu.
Program yapanda bendim, robot değildim, her insan gibi heves ve arzularım vardı, duygu ve düşüncelerden müteşekkildim. Kendi anlayışıma uygun program yapmakta hakkımdı, bundan vazgeçemezdim; çünkü yaptığım işten önce ben zevk almalıydım, şevk duymalı,yüreğim heyecan içinde çarpmalı, aklım yeni ve farklı fikirlerin tarlası haline gelmeliydi ki, programın devamı gelsin, bana itici güç olsun.
Meslek ahlak ve ilkelerini de kapı dışarı edemezdim, hele yasal kuralları atlayıp geçmek hiç mümkün değildi. Meslek ahlak ve ilkeleri her siyasi partiye ve görüşe eşit durmamı, adil davranmamı fısıldarken, yasal kurallarda mecbur bırakıyordu hem beni, hem de yayın kuruluşu KBRT yi. İşte bu yönden de düşünüyordum ilk programa kiminle başlamam gerektiğini.
Sadece bu mu; izleyicilerin beklentilerini de göz ardı edemezdim. İzleyici kendi hayat anlayışına, siyasi görüşüne uygun, içinde biriken övgü veya öfkeyi dile getirecek birisini görmek ve dinlemek isterdi. Birileri konuğu alkışlarken, birileri öfkeyle yumruğunu sıkmalı ama her iki tarafta dikkatle izlemek zorunda kalmalıydı programı.
Şu küçük açıklamayı yapmak zorundayım; siyaseti bütün yan, yön, cephe ve veçheleriyle bilen siyasetçi; ne övgüyü bırakır halka veya seçmene, nede öfkeyi. Övgü ve öfke sokağa çıkarsa, siyaset biter, siyasetçi türbine çıkar; yaşanan kaos ve anarşi olur. Halk veya seçmen, içinde biriktirdiği övgü ve öfkeyi taraftarı olduğu siyasi partide siyaset yapan siyasetçiden bekler; siyaset diliyle ortaya dökmesini, bu yolla kendisini ifade ve temsil etmesini ister ve bekler. İşte bu noktada muhalefet iktidar kadar önemlidir, saygındır ve saygı duyulacak bir yerde durur siyaset arenasında. Küçük ama önemliydi bu açıklama.
Kiminle yapmalıydım ilk programı?
ANAVATAN Partisi İlçe Başkanı Muharrem KALENDER övgü toplardı toplamasına ama öfkeyi tetikleyemez, öfke duyanların temsilcisi olamazdı; yapısı müsait değildi buna, üslubu da.
MHP İlçe Başkanı Durali GÖKALPne öfkeyi tetikleyebilirdi, ne övgünün temsilcisi olabilirdi; çünkü Belediyenin yönetimi MHP idi, Belediye Başkanı da Salih ÖZTÜRK. Öfkeyi tetiklemek önce KBRT yönetiminin koyduğu kurallara aykırıydı, sonra Salih ÖZTÜRK’ ün siyaset yapma alışkanlığı buna müsaade etmez ve aramızdaki dostluk bağı çözülmeye başlardı. Övgüye dönük bir programda kesin yavan ve sönük olurdu.
DYP İlçe Başkanı Vefa PECENEKhele bir başlayın diyenler arasındaydı, ilk çıkan olmaktan nedense kaçınıyor, daha doğrusu ortaya çıkan manzarayı önce izlemek, tepkileri görmek istiyordu; tecrübe konuşuyor, ne denebilir ki.
Siyasetin icaplarını bilenlerden biriydi Vefa PEÇENEK ama siyaset tecrübeden ziyade cesaret gerektiren de bir hayat tarzıydı; hep geride kalabilirdi geri durmayı tercih eden.
BBP İlçe Başkanı Cevat YÜCE oldukça durgun ve suskundu; öyle göründü. Tasarladığım programı uygun gelmemişti ilk bakışta; ara sıra yanına uğradığımda, üç saatlik bir programı dolduracak, sürükleyip götürecek gibi gelmiyordu ne yalan söyleyeyim.
Kala kala CHP İlçe Başkanı Ali ALTINOK kalmıştı; hitabeti güçlüydü, kendisini ifade etme hususunda bir problemi yoktu; üç saatlik programı rahatlıkla doldurur, sunucu olarak beni sıkmadığı gibi izleyicinin de dikkatini dağıtmaz, sarsar, şaşırtır ve savururdu bir yerlere. Başlangıç da böyle olmalı, ilk program böyle başlamalıydı.
Başta CHP nin siyasi görüş ve söylemleri, sonra Ali ALTINOK’ un bu görüş ve politikaları hararetle savunur olması toplum yapımıza, yaşayış tarzımıza, bilhassa ekonomik durumumuza uygun olsa da, zihinlerde nedeni bilinmez ve anlaşılması kolay olmayan karşı bir duruş ve ret oluşturuyordu. Ali ALTINOK bu yüzden de ilk tercihimdi.
Aradığım buydu ama aranan bu muydu; yönetim hop oturur hop kalkar mıydı?Programa alacağım ilk siyasetçiyi açıklamadan önce yönetimin nabzını şöyle bir yoklamak, programın kurgusunu, ilk programın nasıl olması gerektiğini, etkisi ve tepkisini, devamının gelmesi açısından ilk programın önemini izah etmem gerekiyordu; öylede yaptım.
Çok fazla karşı çıkan olmadı ama birisini durup dururken zirveye çıkarmanın da anlamı yoktu onlara göre… Eğer zirveye çıkarılacak birisi varsa o kendi anlayışlarına uygun biri olmalıydı.
Cevabım hazırdı; yayın kuruluşu olarakyaptığımız programlarla birisini zirveye biz taşıyorsak, yine biz indirebilirdik; kendi çıkmışsa, yaptığımız programla ancak çıktığı yeri gösterebilirdik.Ama inmek ister veya inecek bir şeyler yaparsa kendi iradesiyle inmiş olurdu çıktığı yerden. Bizde yardım ederdik kendi çapımızda.
Hoşlarına gitti bu açıklama, bana bırakıldı her şey; başkası da yoktu zaten…
O sıralar Muzaffer EKER’ de program yapıyordu KBRT de ama siyasetten pek hoşlanan biri değildi; bu yüzden başkası da yoktu dedim haddimi aşarak.
Verilen olurla birlikte programın kurgusunu daha bir netleştirdim, biraz değişikliğe uğratarak.
Seyirci anladıkça kızmalı, kızdıkça anlamalı, öfkelenirken teskin olmalı, teskin oldukça öfke patlamaları yaşamalıydı. Daha doğrusu bu mantık içinde gelişmeli, akışını bu mecrada sağlamalıydı yapacağım ilk program ve bunu ancak Ali ALTINOK’ la gerçekleştirebilirdim.
Programı etkisini ve alacağı tepkileri düşünürken Ali ALTINOK’ un da sahip olduğutüm vasıfları ortaya çıkacaktı çıkmasına ama bu riski göze almalıydım ve aldım.
Ali ALTINOK gerçek bir muhalifti, muhalefet yapmayı bilen ve beceren bir siyasetçiydi: İlk programın konuğu da o olmalıydı ve oldu.
Teklifimi ret etmedi; hazırlanmış olarak geldi programa ama getirdiği dosyaların kapağını bile açmadı, açamadı. Programın akışı buna müsait değildi, hazırladığım soruların cevabı da getirdiği dosyaların arasında yoktu zaten. Çünkü nerede doğdun, nasıl bir çocukluğun geçti diye sormamış, dün ne yaptın ve neredeydin gibi umulmadık, ters ve farklı yönden girmeyi tasarlamıştım programa ve öyle de yaptım herhalde.
“Devam edecek…”


Son Güncelleme: 27.11.2014 23:59
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
ahmet sarı 2014-11-27 11:46:40

daha öncede yazdım fakat cevap vermediniz yada yayınlamadınız tekrar soruyorum chp li olan sayın ali altınok neden belediye seçimlerinde ak partiye çalışmış bunun cevabını alabılirmiyim lütfen

Avatar
Yazar... 2014-11-29 11:44:01

sayın ahmet sarı... yazı başlığını iyi okursanız, aradığınız cevap orada var... yazının sonu da o başlığa uygun olacak, biraz sabır...

Avatar
erhan 2014-11-29 13:52:47

ne etti ne oldu ne buldu bıktık artık nizamettin bey başka bişeyler yaz artık allahını seversen

banner89

banner83

banner26