banner94

NE ETTİ… NEDEN TERK ETTİ… (6. Bölüm) ( Ali ALTINOK ve CHP )

“Aşığa Bağdat sorulmaz… Ufukları aşar gider…” “Ümit yolcusu yorulmaz… Baht izinde koşar gider…”

NE ETTİ… NEDEN TERK ETTİ… (6. Bölüm) ( Ali ALTINOK ve CHP )

“Aşığa Bağdat sorulmaz… Ufukları aşar gider…” “Ümit yolcusu yorulmaz… Baht izinde koşar gider…”

uğur demirbaş
uğur demirbaş
17 Kasım 2014 Pazartesi 09:45
755 Okunma
 NE  ETTİ… NEDEN  TERK ETTİ… (6. Bölüm) ( Ali  ALTINOK  ve  CHP )

                        NE  ETTİ… NEDEN  TERK ETTİ… (6. Bölüm)

                              ( Ali  ALTINOK  ve  CHP )

 

“Aşığa Bağdat sorulmaz… Ufukları aşar gider…”

“Ümit yolcusu yorulmaz… Baht izinde koşar gider…”

Münir Nurettin SELÇUK’ tan dinlemek lazım bu şarkıyı, sonra oturup günlerce düşünmek…

Şarkıdan sonra düşünmekte neyin nesi demeyin; her şarkı binlerce anlam yığar kulaktan kalbe, kalpten düşünen akla…

Nedeni yok, bazen arzular ve dinlerim bu şarkıyı…

Bu şarkının nağmeleri, o hep özlemine düştüğüm siyasetçi profilini yansıtır zihnimin puslu aynasına.

Halkın ümidini omuzlamış yorulmak nedir bilmeyen bir yolcudur bu profildeki siyasetçi… Ve hep insanlığın hizmetinde koşup duran…

Tasavvuruna böyle bir siyasetçiyi yerleştiren seçmen de; ne Bağdat’ı sorar o siyasetçiye, nede başka bir diyarı…

Önce dualarıyla, sonra oylarıyla düşer o siyasetçinin peşine, hizmet aşkıyla ufukları aşmasını, barış, huzur ve esenlik dağıtmasını ister önce ülkesine, sonra her diyara.

Siyaset hayata ve varlığa hizmet etmektir, hem de karşılık beklemeden.

Gel velakin hal böyle mi?

Var mı böyle bir siyasetçi… Hadi ortaya çıktı, var mı kıymetini bilen…

Önce dualarıyla, sonra oylarıyla o siyasetçinin peşine düşen…”

2004 yerel seçimleri ihtimallerin yaşandığı bir seçim dönemi değildi, iki ihtimalin var olduğu fakat bazı tereddütlerin gölgesinde olup bitecek bir seçim süreciydi bana göre. İki taraftan hangisi üzerinde oluşan veya yoğunlaşan tereddütleri giderirse kazanan taraf olacaktı: Öyle de oldu…

AK Parti kesin favori görünüyordu; Belediye Başkanı Adayı rahmetli Âdem ÖZBEKLER üzerinde tereddütler vardı sadece ve haklıydı bu tereddütler. Bilinen biri değildi Âdem ÖZBEKLER, Kızılcahamamlı olması dışında halkın, bilhassa seçmenin hafızasında tek kımıltı ve kırıntı yoktu.

Birde halkın beklediği, hele seçmenin zihninde şekillendirdiği bir siyasetçi hiç değildi; böyle bir kimlik ve kişilikte görünmüyordu Âdem ÖZBEKLER: Konya’ da yaptıklarını anlatarak kendisini tanıtmaya, halka bu yaban ve yavan dille hitap etmeye, seçmeni etkilemeye kalkması var ya, tereddütleri artırmaktan başka bir işe yaramıyordu; gidermek şöyle dursun.

Bu görüş ve düşüncelerin nasıl oluştuğunu ve seçim süreci içinde nasıl giderildiğini ileride anlatacağım.

İkinci ihtimal, MHP nin Belediye Başkanı Adayı olarak gösterdiği, fakat şahsına münhasır seçimlere giren, adı gibi seçimlere coşku ve heyecan getiren Coşkun ÜNAL’ dı. Ne ki, tereddütler önce partisi üzerinde oluşuyor, sonra şahsı ve çevresinde yoğunlaşıyor, cevapsız sorular yumağına dönüşerek kafasını karıştırıyordu hem halkın, hem de karar vermekte zorlanan seçmenin.

Neydi bu tereddüt ve cevapsız sorular yumağı; ancak 2009 yerel seçimlerinde fark edildi, giderildi ve cevapları bulundu bu soruların; artık anlatmanın, üzerinde yorum yapmanın gereği kalmadı.

Bu iki ihtimalin arasında kımıldayan ve ihtimal haline gelmek için gayret gösteren birde CHP Belediye Başkanı Adayı Ali ALTINOK vardı; görünmek istiyor, göstermeye çalışıyordu kendisini.

Oysa seçmen kanaatlerinde Ali ALTINOK adı üzerine ne kuşku vardı, nede tereddüt. Hem hayra yorumlanabilirdi bu durum, hem de şerre; çünkü oldukça sisliydi zemin, şekillerde oldukça belirsiz.

CHP her dönem olduğu gibi yine devletin kuruluş felsefesine uygun ilkeler ve parti içi kemikleştirdiği umdeler üzerinden bakıyordu hayata; halka yakın olma, hala zihinlerde tortuları kaybolmamış inanç eksenli yanlış anlamaları giderme, telafi etme kaygısına düşmemişti. Seçmen kanaatlerini etkileyecek, kendi siyasi mecrasına çekecek yeni ve farklı bir seçim politikası geliştirememiş, halka umut ve şevk verecek bir söylem içine girememişti ne yazık ki.

Ali ALTINOK’ u en çok zorlayan, zora sokan ve zorda bırakan da bu durumdu; seçim irtibat bürosunun tavanında salınarak dolaşan sigara dumanlarına karışan karamsar hava bu zorluğun pusunu, bu zorun kokusunu taşıyordu. Açık seçik konuşan birileri olmasa da böyleydi vaziyet.

Hiç unutmam; rahmetli Abdurrahman OĞULTÜRK bir gün şöyle seslenmiş, hatta azarlamıştı orada bulunanları:

“Biz böyle oturduğumuz yerden siyaset yapacaksak, bu çocuk göz göre göre kaybedecek seçimi…” Çocuk dediği Ali ALTINOK…

Birde her ne hikmetse Ali ALTINOK ismi üzerinde hem kuşku yoktu, hem de tereddüt… Ve neden bu olmayış hem olumlu, hem de olumsuz anlaşılabilir, algılanır ve yorumlanabilirdi: O gün edindiğim intibaı anlatmaya çalışayım.

Eğer seçmenin seçim öncesi kararı kesinleşmiş ve bu kararda Ali ALTINOK adı varsa, neden kuşku ve tereddüt olsun veya oluşsun ki.

Ama seçmenin eğilimi başka isimler üzerinde yoğunlaşmış, bu yoğunlaşma içinde Ali ALTINOK ismi yoksa kuşku ve tereddüdün olmayışı doğaldı, doğruydu ama ne yazık ki olumsuzdu da.

Girip çıktığım çay ocaklarında, iş yerlerinde, koyu ve samimi sohbetler gerçekleştirdiğim eş dost arasında bu olmayışı görmek, bu kanaatleri sezmek, bu zeminde düşünmeye ve yorum yapmaya zorlamıştı beni. Peki, bu algı, anlayış ve kanaatleri başta Ali ALTINOK, sonra çevresinde bulunanlara anlatabilecek durumda mıydım: Hayır… Acaba neden?

Tam bu noktada 2000 li yıllara ve KBRT de ilk göreve başladığım günlere dönmem lazım; her nedense siyasete bulaşılmasını, siyasi programlar yapılmasını istemiyordu KBRT yönetimi. Oysa o yıllarda siyaset bugünkü kadar kutuplaşmamıştı; çatışma ve çarpışma ortamına dönüşmemişti bu acımasız arena.

Israr ettim; cezaevinde inanmıştım siyasetten uzak durmanın mümkün olmadığına. Siyasetin hayatı emanet olarak almak anlamına geldiğini öne sürdüm, ikna etmeye çalıştım; sonunda yumuşadı KBRT yönetimi.

Bu yumuşama hadi istediğin gibi hareket anlamına gelmiyordu; dünya görüşlerine uygun olmalı, dini hassasiyetlerle birlikte toplumun ön kabulleri korunmalı, siyaseten yakın olduklarına öncelik tanınmalı, dostlarını incitecek söz ve davranışlardan sakınmalı… Kurallar yumuşak görünüyor olsa da, hareket alanımı daraltıyor, ulaşacağım siyasetçi sayısını da kısıtlıyordu. Ama olsun, yumuşayan genişler veya genişletilirdi de.

Sonra siyasi partilerin İlçe Başkanlarını razı etmek, olurlarını almak kalıyordu geriye. Böyle programların toplum üzerinde oluşturacağı olumlu etkilerini anlatmak için fazla dil dökmedim; DSP İlçe Başkanı İclal YURT’ un dışında diğer İlçe Başkanları uygun buldu, olumlu tepkiler aldım. Bazı küçük itiraz ve tereddütler olsa da yapmayı planladığım programa katılmayı kabul ettiler.

Programı iki aşamalı düşünmüştüm, ilk hafta İlçe Başkanı kendisiyle birlikte partisini, partisinin siyasi program ve hedeflerini canlı yayında tanıtacaktı.

Bir hafta sonra yapılacak ikinci programda, ilk programın halkla üzerindeki etkisi yapılan röportajlarla araştırılacak, halkın görüşleri alınacak, merak ettikleri hususları soru haline getirmeleri sağlanacaktı. Yine program canlı yayınlanacak ve halkın beklentileri, eleştirileri, olumlu veya olumsuz tepkileri canlı telefon bağlantılarıyla oraya çıkacak, Kızılcahamam’ın sorunları netleşecek, çözüm önerileri dile gelecek, yapılanlar ve yapılmayanlar konuşulacaktı.

Kurgu hoş ve anlamlı görünüyordu ama bu profesyonellik var mıydı bende; Yoktu, çünkü basın ve medya dünyasına yeni adım atmıştım, bilgimse kısa zaman içinde okuduklarımdan ibaretti.

“Kalitemiz samimiyet, başarımız istikrar…” diyerek avunmaya çalışsam da kaygılar içinde kıvrandığım da bir gerçekti.

Bir başka kaygım; konuk olacak İlçe Başkanları tasarladığım kurguya uygun muydu, programın amaçladığı bilgiye, beceriye ve kapasiteye sahipler miydi? Konuşma yetenekleri, ikna güçleri; kendi hayatlarını, siyasi serüvenlerini, mensubu oldukları siyasi partilerin program ve hedeflerini tanıtabilecekler miydi?

En önemlisi Kızılcahamam’ın sosyal, siyasi ve ekonomik meselelerine vakıflar mıydı? Zihnimi bu sorular meşgul ededursun, ilk programı kiminle yapmalıydım ki, etkili olsun ve sonraki programlara katkı versin, sürekliliği sağlasın ve çığır açsın.

Günlerce zihnimi bu soru meşgul ediyordu: Hangi İlçe Başkanıyla başlamalıydım.

Dikkat! Zaman 2000 li yılların sonları, aylardan ya Eylül, ya Ekim.

ANAVATAN Partisi İlçe Başkanı Muharrem KALENDER, DYP İlçe Başkanı Vefa PEÇENEK, CHP İlçe Başkanı Ali ALTINOK, MHP İlçe Başkanı o sıralar Emekli Öğretmen Durali GÖKTAŞ, BBP İlçe Başkanı Cevat YÜCE, DSP İlçe Başkanı İclal YURT… Hafızamda kalan bunlar. Refah Partisi kapatılmış, yerine Fazilet Partisi kurulmuştu; ilçe başkanı kimdi, katılmış mıydı programa hatırımda kalmamış. Bu kalmayışta herhangi bir kasıt yok.

Bu parti üzerinde oynanan onca oyun ve baskı, demek ki hafızamı da etkilemiş, yaşadığımız travmalar unutkanlığımız olmuş baksanıza.

DSP İlçe Başkanı İclal YURT programa kesinlikle katılmayacağını söylemişti; bunu öyle bir tavır içinde dile getirmişti ki incitmişti bizleri. Bizler derken ben ve Faruk İŞLER… Ne ki şu Atasözünü unutmuştu İclal YURT: “Büyük lokma ye ama büyük söz söyleme…”

Beni düşündüren hangi İlçe Başkanıyla programa başlamaktı; İclal YURT’ un incitici tavrının çokta önemi yoktu. Programın tutması buna bağlıydı. Zihnimdeki kurguya uygun kişi kimdi, izleyenler üzerinde etkili olacak birisi olmalıydı bu kişi.

KBRT yönetiminin koyduğu kuralları çiğneyemezdim ama bu kurallara uygun birisiyle ilk programı yapmaya kalksam “körler sağırlar, birbirini ağırlar” gibi yavan bir giriş olacak ve bu tatmin etmeyecekti beni… Benden önce izleyiciyi…

“Devam edecek…”    

Son Güncelleme: 17.11.2014 09:56
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
banner89

banner83

banner26