banner94

NE ETTİ… NEDEN KAYBETTİ… (4. Bölüm)

“Ne zaman yenilenin, kaybedenin, gözden düşenin elinden tutar, yanında durur ve teselli edersek; işte o zaman, yenileni galip gelmeye, kaybedeni tekrar kazanmaya, gözden düşeni yeniden göze girmeye teşvik etmiş oluruz. Yenilen küsüp gitmez, kaybeden kayıplara karışmaz, gözden düşen düştüğü yerde kalmaz. Bununla beraber, galibi yeni galibiyetlere, kazananı farklı kazanç yollarına, göze gireni değişik arayışlar içine girmeye zorlar, hatta mecbur bırakmış oluruz.”

NE ETTİ… NEDEN KAYBETTİ… (4. Bölüm)

“Ne zaman yenilenin, kaybedenin, gözden düşenin elinden tutar, yanında durur ve teselli edersek; işte o zaman, yenileni galip gelmeye, kaybedeni tekrar kazanmaya, gözden düşeni yeniden göze girmeye teşvik etmiş oluruz. Yenilen küsüp gitmez, kaybeden kayıplara karışmaz, gözden düşen düştüğü yerde kalmaz. Bununla beraber, galibi yeni galibiyetlere, kazananı farklı kazanç yollarına, göze gireni değişik arayışlar içine girmeye zorlar, hatta mecbur bırakmış oluruz.”

uğur demirbaş
uğur demirbaş
29 Ağustos 2014 Cuma 17:20
1046 Okunma
 NE  ETTİ… NEDEN  KAYBETTİ… (4. Bölüm)

                        NE  ETTİ… NEDEN  KAYBETTİ… (4. Bölüm)

 

“Ne zaman yenilenin, kaybedenin, gözden düşenin elinden tutar, yanında durur ve teselli edersek; işte o zaman, yenileni galip gelmeye, kaybedeni tekrar kazanmaya, gözden düşeni yeniden göze girmeye teşvik etmiş oluruz. Yenilen küsüp gitmez, kaybeden kayıplara karışmaz, gözden düşen düştüğü yerde kalmaz. Bununla beraber, galibi yeni galibiyetlere, kazananı farklı kazanç yollarına, göze gireni değişik arayışlar içine girmeye zorlar, hatta mecbur bırakmış oluruz.”

Kendimce anlamlı olan bu uzun giriş paragrafını yazmakta hayli zorlandım; bu bölüme giriş yapmadan önce aklımdan geçenlerin ipucunu vermek, siz okurların kafasında da bu bölüm için bir parça ön hazırlık yapmak istedim; umarım bu paragraf zihinlerde beklediğim ışımayı ve açılımı sağlar.

Coşkun ÜNAL siyasete bulaşan değil, yakışandı; bunu görmemek, ister halk, ister seçmen tanımı içinde yer alalım; siyasi hayatı bilmemekle izah edilemez. Sosyal hayatın aşikâr akışına göz yummak, hatta çıplak gerçeğini düpedüz inkâr etmek olur bu yaklaşım.

Yine çok iddialı ve oldukça övücü bir söz diyenleri duyar gibiyim: “ Coşkun ÜNAL 2009 yerel seçimlerini kazanıp Belediye Başkanı seçildikten sonra niye yazmadın bunları; hep eleştiriyordun o günlerde, tek övücü yazını okumadık…” diye sitem edenler de çıkabilir bu arada.

Yukarıda kurduğum kendimce anlamlı ve oldukça uzun paragrafa bende şunu ilave ederim o zaman:

“ Kazananın yanında herkes yer alır; çünkü kazanan güçlüdür, muktedirdir. Ayıpta değildir kazanın yanında durmak, beraber olmak; onu kutlamak, o kazançtan güç devşirmek, pay almaya kalkmak. Bizim meselemiz kaybedenin yanında olmak; kaybolup gitmesini engellemek; bunu yaparken, kazananın rakipsiz kalma ihtimalinin de önüne geçmek. Eğer kazanan rakipsiz kalırsa rehavete kapılır, hantallaşır. Kendisini vazgeçilmez, geldiği yeri veya makamı kendisine tahsis edilmiş sanabilir. Kaybeden kaybolup gitmesin ki, kazanan bu ve buna benzer nefsi arzulara kapılmasın; daha açık bir ifadeyle Şeytana uymasın: Yapmaya çalıştığımız tek şey bu…”

2004 yerel seçimlerini hazırladığı onca proje, onca tanıtım, onca reklam ve dağıttığı onca promosyona rağmen kaybetti Coşkun ÜNAL; bu kaybedişin sebebi başka, çok derinlerde demiştim 3. bölümün sonunda.

Kızılcahamam halkı güce ve güçlüye karşı değildir, gücü oluşturan iktidar ve servete karşıda açık düşmanlığı da yoktur; karşı çıkmaz, aşırı tepki göstermez. Çalışanı, kazananı sever, varlıklı insanlara hürmet eder, saygı duyar. Ne gariptir ki, güce ve güçlüye karşı olmadığı, aşırı tepki vermediği halde, güçlü görünenden ürker, çekinir; hadi tırsar diyelim. Kızılcahamamlı yerel halk ve bilhassa seçmen kitlesi hep bu refleksi göstermiş, gayrı ihtiyari her seçimde bu hal ve tavrın içinde yer almıştır.

Yıllardır gözleminde olduğum toplumsal bir haldir bu; iktidar ve servet düşmanlığı olmadığı halde, güç unsurlarını elinde tutanlara nedense mesafeli durur, yaklaşmaya korkar.

Kendimi de katarak daha açık ve net ifade edecek olursam bu durumu, pek hoşlanmayız bu insanlardan. İşimiz düştüğünde boyun büker, hallederlerse dua eder, ilgisiz kalırlarsa da pekte iyi düşünmez haklarında.

“Çok lafta yalan, çok malda haram vardır” der geçmeyiz, bayağı doldururuz bu sözün altını ve üstünü. Gıybet olmasa da, iftira boyutuna gelmese de, dedikodu denebilir yaptığımıza: Biz böyleyiz, saklamak gizlemek gereksiz.

Hem iktidara taşırız büyük bir gayret ve şevkle, hem de yaptığı hiçbir şeyi beğenmeyiz, o çok beğenerek seçtiğimiz insanların.

Son zamanlarda her ne kadar değişmeye çalışsak da, yeni, farklı boyut ve buutta düşünce ve davranış geliştirmeye gayret etsek de: Biz buyuz, belki de böyle iyi, böyle güzel ve böyle doğruyuz.

1960 yıllarda peş peşe seçilen rahmetli Ahmet ÖZBEKLER’ den bu yana, tekrar aday olmayanları hariç tutuyorum; Belediye Başkanlığı yapmış ve tekrar aday olmuşlardan hiç birini Belediye Başkanı olarak seçmemiştir bu halk. İlginç değil mi; ileri sürdüğüm iddiayı bu reel gerçek kanıtlar mahiyette.

Esen Ali SEZEN 12 Eylül döneminde atamayla gelmiş, sonra bir kerede halk iradesiyle seçilmiştir; iki kere seçildi sanılmasın, kafalarda soru işareti kalmasın.

Yaşar YILDIRIM tekrar aday olmamış, Salih ÖZTÜRK’ ü yerine aday göstermiştir. 1999 yılında birleştirilerek yapılan genel ve yerel seçimlerde Belediye Başkanlığını Salih ÖZTÜRK profili altında Yaşar YILDIRIM kazandı diyenler çıkabilir. Aday olarak seçtiği ve partisine önerdiği kişi kazandı diye, Yaşar YILDIRIM iki kere seçilmiş sayılmaz, böyle yorumlar yapılmış olsa da.

Salih ÖZTÜRK’ ünde kendi çapında bir karizması, halk üzerinde bir etkisi vardı ki, Yaşar YILDIRIM kendi yerine onu layık görmüş, aday olarak önermiştir partisine. Hiç kimse durup dururken bir yerlerle gelmez veya getirilmez. Kaybedecek birini niye kendi yerine aday göstersin, partisine önersin; siyasi zekâsına hakaret olmaz mı bu…

Diğer zamanlarda yaşanan siyasi gelişme ve seçim sonuçları çok yakın bir tarihte, hemen dün denebilecek bir zaman dilimi içinde olup bittiği için anlatmaya gerek yok; herkesin hafızasında olmalı. Gerçi çok çabuk unutan veya unuttuğu sanılan bir toplum olarak biliniyor olsak da. Unutkanlığımız taktik icabıdır, unutarak kendimizi avutuyoruz.

Unutmak bana göre tekrar hatırlamanın tek yoludur; her şeyi niye aklımızda tutalım, niye ağırlık yapsın hafızamızda: Bizim aklımız ve hafızamız çöplük mü? Yeri ve zamanı gelince hatırlamak üzere unuturuz; dedik ya taktik icabı…

2004 yerel seçimlerinde Coşkun ÜNAL güçlüydü, işadamı kimliğiyle varlıklı biliniyordu; belki de böyle göründü halkın ve seçmenin gözünde. Var olan gücü ve olanaklarıyla çıktı halkın karşısına. Seçimlerden önce gösterdiğin performans, tanıtım ve reklam, hele biraz aşırıya kaçan promosyon niteliğindeki küçük hediyeler, bu gücün aşırı gösterisi, şovu haline geliverdi.

Bilhassa kendisini destekleyen partili taraftar kitlesi, sonra ona gönül vermiş coşku yüklü kitle, Coşkun ÜNAL’ ı tanıtmak için öylesine büyük bir gayretkeşliğin içine girdi ki, aşırılığa kaçtı; gövde gösterisi haline geliverdi yaptıkları.

Onda ki yönetim kabiliyetini, yöneticilik vasfını görenler, sunduğu plan, proje ve projeksiyonlarda geleceğe dair iz ve emareler bulanlar, beklenti ve umuda kapılanlar bile, ürktü, geri çekilmek zorunda kaldı bu durum karşısında.

Seçilecek olursa, aşırılığa kaçan ve oldukça saldırgan bir görüntü veren bu kitleyle ne yapacağız, nasıl başa çıkacağız endişesi ve kaygısı sardı önce gönülleri, sonra düşünen akılları.

İşte bu ürkme ve duyulan kaygı; oy verme kararını yeniden gözden geçirmeye zorladı seçmeni, belki de mecbur bıraktı.

Zihinleri karıştırdı ortaya çıkan manzara, tasavvurlara hoş olmayan sahneler yerleştirdi. Bu manzara ve hoş olmayan sahneler eşliğinde sandık başına gitti herkes; hani o üç yaşlı kadından birinin dediği gibi: “Gönlüm Coşkun ÜNAL’ dan yana ama aklım AK Partide…” Tam bu bağlamda oy kullandı 2004 yerel seçimlerinde Kızılcahamamlı seçmenler.

Gönül ve akıl arasında yapıldı ve sonuçlandı 2004 yerel seçimleri. Seçmen gönlüm var ama birinci sıraya aklımı koyuyorum dedi ve sonuçta Coşkun ÜNAL kaybetti.

Elbette Coşkun ÜNAL’ ın 2004 yerel seçimlerini kaybetmesinde bizce bilinenlerin yanı sıra bilme imkânımızın olmadığı daha birçok neden, sebep ve olay vardır; tek tek saymak veya araştırıp öğrenmeye kalkmak gereksiz.

Şu söylenebilir bu noktada ve yerinde olur; Kızılcahamam halkı Coşkun ÜNAL’ ı o dönem seçmemiş ama seçenekleri arasına koymuştur. Acaba yapmaktan çekindiği o çok büyük hatayı mı görmüştü yapmadan önce, yoksa hata yapmasın diye mi seçmemiş, beklemeye mi Kızılcahamam halkı Coşkun ÜNAL’ ı. Siyasi akıl bu soruları da almalı merak ve şüphe ajandasına.

Merak bilmeyi getirir insan hayatına, şüphe inanç ve güveni.

Coşkun ÜNAL, hani o siyasete bulaşan, aradığını bulamayınca değerinin bilinmediğini öne sürerek halkı suçlayan, kaybedişine türlü bahaneler üreten, kibirli, mağrur, değeri kendinden menkul siyasetçilerden biri değildi; küsmedi, darılmadı, hatayı, kusuru etrafından önce kendinde aradı; böyle göründü bakan ve gören gözlere. 2009 yerel seçimlerine bu öz eleştiri ve bulgularla hazırlandı ve tekrar katıldı.

Biliyordu ki böyle davranan siyasetçi halkın gönlündeki yerini hep sıcak tutar, seçmen aklındaki yeri de hep sağlam kalır.

2009 yerel seçimlerinde, kazanmak için saldırmayı seçenekleri arasından çıkardı; göreve hazır, hizmete talip olduğu imajını verdi, imasında bulundu. Kazanmak için aşırılığa kaçmanın, saldırmanın sonuçlarını görmüş ve öğrenmişti: Kaybetmek…

Talep etmek daha farklı bir yaklaşımdı, daha bir insani; siyasete ve siyasetçiyle daha yakışan bir tavırdı.

Birkaç kere uğramıştım seçim irtibat bürosuna; bu anlamlı ve bir o kadar siyasi anlayışın etkisini orada bulunan partili ve gönül vermiş taraftarların üzerinde de görmüştüm; biraz iğnelemek, birazda bu durgunluğun sebebini çözdüğümü, farkına vardığımı belirtmek için:

“ BU SEÇİMDE YİNE COŞKUNUMUZ VAR AMA ESKİ COŞKUMUZ YOK…” Demiştim şaka yollu; kimi gülüp geçmiş, kimi boş gözlerle bakmış, kimi de yine konuşuyor bizim çokbilmiş demiştir içinden; bilinmez ki…

AK Parti İlçe teşkilatı da balıklama daldı bu durgun ve coşkusu düşük seçim atmosferinin içine. Aman gürültü çıkmasın, dostluklar bozulmasın, çevre kirlenmesin, sesli, yazılı ve görsel propaganda ile halk gereksiz yere rahatsız edilmesin önerisiyle uygulanan uyutma taktiğine.

Hele ortaya çıkan Belediye Başkanı aday adaylarının bolluğu ve aralarındaki anlamsız çekişme, bu uyutma politikasından daha fazla katkı sağladı, yağ sürdü Coşkun ÜNAL’ ın ekmeğine; hem de tereyağı.

“Devam edecek…”

 


Son Güncelleme: 29.08.2014 17:21
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
yakup koçak 2014-08-29 17:58:06

'1960 yıllarda peş peşe seçilen rahmetli ahmet özbekler den bu yana, tekrar aday olmayanları hariç tutuyorum; belediye başkanlığı yapmış ve tekrar aday olmuşlardan hiç birini belediye başkanı olarak seçmemiştir bu halk. i̇lginç değil mi; ileri sürdüğüm iddiayı bu reel gerçek kanıtlar mahiyette.' rahmetli selahattin dinçer belediye başkanı iken 2.kez adaylığını koymuş ve seçilmişti.o hac farizasını yerine getirmek için mekke'de bulunduğu esnada 12 eylül ihtilalcileri onu görevden almışlardı... ayrıca yazılarınızdaki tarih 2004 değil 2014 yılı olacaktır....

Avatar
yakup koçak 2014-08-29 18:12:44

''i̇lginç değil mi; ileri sürdüğüm iddiayı bu reel gerçek kanıtlar mahiyette.'' reel'in anlamı gerçek demektir.reel gerçek yazılımı yanlıştır...

banner89

banner83

banner26