banner94

KEZBAN HANIM'IN MAVİ TARAĞI...

Yazarımız Ahmet İlhan Annesi Kezban İlhan'ın ardından bir hatırasını kaleme alarak bizlerle paylaştı;

KEZBAN HANIM'IN MAVİ TARAĞI...

Yazarımız Ahmet İlhan Annesi Kezban İlhan'ın ardından bir hatırasını kaleme alarak bizlerle paylaştı;

uğur demirbaş
uğur demirbaş
02 Kasım 2020 Pazartesi 23:58
1108 Okunma
KEZBAN HANIM'IN MAVİ TARAĞI...

İlçemiz Üçbaş mahallesi Halkından Merhum Necip İlhan'in eşi, Zeki, Hüseyin ve Soğuksuhaber Yazarımız Ahmet İlhan'ın annesi Kezban İlhan gectiğimiz günlerde hakka uğurlandı.

Yazarımız Ahmet İlhan Annesi Kezban İlhan'ın ardından bir hatırasını kaleme alarak bizlerle paylaştı;

KEZBAN HANIM'IN MAVİ TARAĞI...

Bir dönemin anneleri için...

BİR TEŞEKKÜR YAZISI...

Ahmet İlhan

Hayat bizler için çok yorucuydu. Aynı zamanda da eğlenceliydi.

siyah beyaz günlerin getirdiği sadelik ve mütevazılık vardı.

Annelerimiz ise bütün zamanların anneleriydi.

Çalışkanlık ve yardımlaşma, dayanışma ve paylaşma yaşamın tanımlayıcı kelimeleriydi...

Hayat zordu ve bir o kadar da zamanın tutsaklarıydılar...

Çok arkadaşımın ismini getiriyorum önüme. Annelerini de...

Yoğurt üstüne sürülen toz şekerli ekmeğin tadı halen lezzetimin birikmiş yükseklerinden bakar. Recelli ekmekler ve hatta salca

sürülen ekmekler bile zamanımızın atıştırmalıklarıydı. Yeter ki birinde yerken görelim, hemen evin kapısının önünde biter bizlerde isterdik...

Sonra okullara gittik... İlkokul, orta ve lise derken... Hayat kendi penceresinden bizlere yavaş yavaş kapı aralıyordu... Hiç unutamadığım bir Bilgi yarışmasında, sınıfın temsilcisiyken bir soruya verdiğim yanıtı da hiç unutamadım... Unutmadım... Spor sorusuydu; Dünya Ağır Siklet boks şampiyonu kiminle kimin arasından geçti diye bir soruydu.. Ben sınıfın sözcüsü olarak hemen yanıtladım soruyu arkadaşlarıma bile sormadan. Clay ile Klay diye söyledim... Bir gülme sardı ortalığı... Oysa Muhammet Ali ile Foreman arasında yapılan bir karşılaşmaydı...

Üç kez taşıdık evimizi... Her üç eve taşınırken anılarımızı da taşıdık... İnsan hiç tükenmezdi... Komşuluk ise daim bir kapıydı... Kadim bir müesseseydi... Arkadaşlarımızın anneleri hepimizin de anneleri olurdu. Eşitçe ve demokratça yaklaşırlardı. Aşure günlerinde dağıtma işlerine bizler bakardık... Konu komşu teğet geçilmezdi... Zengin fakir ayrımı ise akla bile gelmezdi...

Bu paylaşım ortamlarını hep annelerimiz organize ederdi. Misafirliklerde yatılı kalınırdı. O günlerin tadı hiç bitmez bendeniz de...

Kezban Hanım yani annem, hem çok titiz hem de çok zor bir kadındı. kapının önünde soyar evin içine öyle alırdı. hemen de pijamalar giyilirdi. Sokak kıyafetiyle asla evin içinde dolaşılmazdı...

Temizliğimiz ve titizliğimiz biraz oralardan gelmedir. Çok da işimize yaradı bu davranış kalıbı. Mihmandarımız oldu neredeyse...

Kezban Hanımın, 1980'li yıllara kadar ineği vardı. O zamanlar Kadirbey Mahallesinde oturuyorduk. Ve bir ahırımız vardı. İneğin çoban tarafından getirilmesini takip ederdik. İneğin ahıra girme saati hiç sekmezdi... Sağılır... pişirilir... yayık çalkalanır... Ve taze taze ayran içilir, ekmeğin üzerine ilk o efsane tereyağı sürülürdü. Hatta yayık çalkalanacağı gün imece ile de hamur yoğurulur ya gözleme ya da bazlama pişirilirdi. Ben diyeyim en az üç aile, siz deyin beş aile aynı yer sofrasında bulurduk kendimizi...

Kahramanlarımızı hep annelerimiz olurdu...

Pişiren, biriktiren, paylaştıran sevgiyi ve saygıyı dağıtan, hiç ama hiçbir karşılık beklemeden yapılan bir imece kültürüydü bu yaşanılan...

Üniversite yollarına düştüğümüzde, evden eve çok taşındık... Hep annem taşıdı beni. ZOR YILLARDI. 12 Eylül üstümüzden silindir gibi geçmişti. İki de bir eve asker ya da polis gelir giderdi. Hep dimdik durdu annemiz. Okul arkadaşlarım ile geldiğimizde ise çok emek verdi. Yemeğini yemeyen arkadaşım hemen hemen yok gibidir.

Anne emeği çok kutsal... Anne eli çok kıymetli... Anne yüreği çok sevgiliydi...

Annelerimizin eli ile, emeği ile ve yüreği ile mezun olduk...

Geldi cattı gurbetlik... Annemin hep mavi bir tarağını hatırlarım. O tarağı çoğu zaman da ben kullanırdım. Uzun saçlıyız ya...

O tarağı Gurbete(ABD)giderken, "al o tarağı" dedi. Yaklaşık olarak 30 yıl taşıdım o mavi tarağı. Annemin eli, emeği ve yüreği gibiydi.. tertemiz ve daim parlak...

O tarağı geçen sene yeğenim Özgü ile gittiğimiz kaplıcada kaybettik. Özgü'nün çantası diye bir çantaya koyuverdim. Eve gittiğimizde anladım kaybettiğimizi... Hemen Kaplıcaya dönüp araştırdık. Gelene gidene sorduk o mavi tarağı... Neredeyse yer yerinden oynattık... Ama nafile... Gitti o mavi tarak...

Annem ise çoğu zaman hastanede... Biraz iyileşince de eve geliyordu. Ben haftanın üç günü gelip gidiyordum Antalya'dan...

son gelişimizde bir dua okumuştu. Değme hocalara taş çıkartacak derecede çelebi bir ses tonuyla okumuştu o güzelim duayı. Ağzımız açık dinlemiş ve yüreğimize sokmuştuk o duayı.

Geçtiğimiz perşembe günü son nefesini verdi. Cuma namazından sonrada Üçbaş Köyünde iki Necip'in yanına kıvrılıverdi. Selam söyle dedik ama...

Kaybolan bir mavi tarak, bir güzel dua ile yolcu ettik annemizi...

Ne çok arayanımız oldu.

Ne çok soranımız oldu...

Ne çok yanımızda olanlar oldu...

Ne çok acımızı paylaşanlar oldu...

Sevgili dostlarım; "ölüm hayatta olmanın karşılığıdır..."

Yaşam ise "ölüme razı olmanın ödülüdür..."

Hepinize binlerce kez teşekkürler...

Hepinizi çok seviyorum...

Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
banner89

banner83

banner26