banner94
HESABIN ELBET BİR GÜN GÖRÜLECEĞİNE DAİR
Benini bilen kim var? Herkes “ben bilirim” diyebilir. Büyük laf. Kendini bilen Rabbini bilir. Rabbini bilmek büyük iş. Ben bilirim diyen yanılır. Ben nedir? Ele avuca gelir, sınırı konulur bir şey midir? Ben, ölünce ancak tamamlanabilir. Hayatın içinde yaşarken yapılır yaratılırız, milletler de tarih içinde evrile çevrile yaratılır. Durup da kendine bakabilen kim var. Duramayız ki. Bir akışın içinde akıntıyla uğraşmaktan kendine bakabilmek mümkün müdür? Kendin olmayarak kendine bakabilmek mümkün müdür? Kendinden çıkmadan kendini kendin gibi göremezsin. Gördüğün ancak aynadaki yansımandır. Ama asla kendini göremezsin. O herkese nasip olmaz. Kendini gördüğün anda hayatın anlamı çözülür. Hayatsa çözümsüz bir bilmecedir. Tam çözdüm deyince yeni bir bilmece belirir. Bütün soruların cevabı ancak ölünce verilir.
Yaşarken zaman nasıl geçti bilemeyiz. Zihnimiz yaşımızı algılayamaz. Kendimizi bildiğimiz bir zaman vardır. Sanki hep orda donup kalmış gibi geçen zamanın farkında olmadan yaşar gideriz. Sonra bir bakmışsın yaş kırkı geçmiş. Yaş yetmiş iş bitmiş.
Hayat bir amaç, bir gaye, bir ülkü uğruna yaşanabilir. Yaşamaya ancak böyle dayanılabilir. Acılara tutunarak yaşarız, büyürüz. Mutluluk köpük gibidir. Üflenince kaybolur. Acılar bir volkan kalıntısı gibi, kayadan bir kütle gibi olduğu yerde durur.  Yaşadıklarının bir bedeli vardır. Yaşamak baştan sona bir bedeldir. Peşinde koştuğun ihtiraslarının, arzularının sevdalarının, nefretlerinin, mutluluğunun bir bedeli vardır. Bu milletler için de böyledir, biricikliği içinde her bir insan için de böyledir.
Bir milletin de, biricik insanında keşfedilmeyi kavuşulmayı bekleyen bir kendiliği vardır. Zaman bizi kendiliğimize yaklaştırıyorsa yaşamaya değer bir hayat yaşamışızdır. Her geçen gün kendiliğimizden uzaklaşıyorsak ömrün son anında bize bir hayıflanma kalır. Biricikliğimizi kaybeder herkesten biri olursak sonu hüsrandır. Çünkü herkes gibi olmak olmamak gibi bir şeydir. Bir millet de kendiliğinden uzaklaştıkça bir millet olmaktan çıkar, bir âdem güruhu, beşer olur şaşar, insanlıktan bile çıkar. Milletler içinde bir millet olmak değildir önemli olan, biricik millet olmaktır.
Türkün biricikliği küfre, küfrün sistemleşmiş haline karşı olmaktır. Türk kâfirin karşısında kılıç sallayarak Türk olmuştur. Türklüğünü bulmuş, kendine kavuşmuştur. Her kavuşmanın bir ayrılığı var. Zaman akar, akan sular değişir. Gün gelmiş Türk de kendinden kopmuştur. Kötüyle uzlaşıldığında, sistemin dümen suyuna girildiğinde kazanan hep kötüdür. Kazandım sanan kazanacağını sanan sadece kendini aldatır. Ama geçmesi gerekiyorsa böyle zaman, geçecektir. Sen kendine bak. Aldandığını anladığında aldanan, Sen ol onu uyaran, yıkılmayan. Her ayrılığın bir kavuşması da vardır bunu da asla unutma.
 Biricik insan da kendini kaybeder bazen, John Doe olur kendini unutur. Yalanlara tutunur, sahicilikleri unutur. Acılarını unutarak acılarından kurtulabileceğini sanır. Unutur unuttuğunu sanır. Kendi kendine lopotopi yapar kendini aldatır. Acılardan kayalara yığma topraktan tepeler yapar, tutar sanarak fidanlar güller diker o yalandan yığma tepelere. Sonra her yağmur alır götürür o tepeleri. Geride acıdan kayalar kalır. Unuttum sanırsın, kafaya düşen bir saksı, bir rüya unutulmuş her şeyi hatırlatır. Hafızasını kaybetmiş John Doe önce rüyalarda uyarılır. Sonra sökün eder unutulmuş anılar, casus hikâyeleri, gizli toplantılar, gizli buluşmalar, telefon konuşmaları, tramvay durakları, tren istasyonları, uzaklardaki kasabalar. O kültürle ilk karşılaşmalar, diline değen yeni tatlar. Kinler geri gelir. Arkadan vurulan hançerler, babalık yapamayan babalar, abilik yapamayan abiler, dayılık yapamayan dayılar, şiir sevmeyen mahkûmlar, şiir sevmenin dedikodusunu yapan alçaklar, aşka hürmetsizler akla gelir. Adını bile unuttuklarını hatırlarsın, o zaman anlarsın neden o sokaktan geçerken huzursuzlandığını, açık ve sarı lambaları, verilmeyen selamları, unutulan akrabaları anlarsın. Unuttum sandıklarını asla unutmadığını, hep yanı başında her hareketine sızmış, senden saklandığını anlarsın.   8’in 2’den neden küçük olduğunu, 13’ün neden uğursuz olduğunu 9’da neden uğur bulduğunu anlarsın. Telefonun tedirgin ediciliğini, süklüm püklüm aşklarda ki tiksintiyi anlarsın. Kuğulu anahtarlıkları, parmağının ölçüsünü, rengini unuttuğun bakışı, içmeden sarhoş olmayı hatırlar, içmeden sarhoş olamamayı anlarsın. Bucak bucak kendinden kaçtığını, ama hep kendine döndüğünü, herkes gitse bile bir ikircik kaldığını, yağmurda yığma tepelerin sellere kapıldığını ama lavdan kayaların hala orada nasıl durduğunu anlarsın. Neden gurbet elde sürgüne düştüğünü hatırlarsın. Fotoğraf kadar uzak, yaşamışlık kadar gerçek anılar hayretler içinde zihnine üşüşür. Kaçacak yer ararsın. Göğsünün altını yokladığında unutulmuş bir yumru hissedersin, dokununca acıtan. Hatırlarsın orada çıkmış çıbanı, “onca ilaç içtim, onca zaman geçti, bu çıban nasıl dağılmamış, neden ateşlenip patlamaz, neden sıkılamaz” dersin. Eyvahlar edersin, o sıkılmamış çıban, yüreğine büyümüş.
Nerde hata yaptım demenin anlamı yoktur. Önce öbür yüz mü öpülecekti, o kasabaya hiç gidilmeyecek miydi? Akranıyla bırakmalı mıydın, bırakınca gelecek miydi? Yırtıcı kuşlardan kıskanmamalı mıydın? Nerde konuşup nerde susacaktın? Telefondan teni ıslanmayacak mıydı? Anlamı yoktur. Hayatın keşkesi yoktur. Sonuna kadar gittim desen de boş, demek ki gitmediğin bir son varmış ki o kaya hala parçalanmamış.
İnsan kendinden, kendiliğinden ne kadar kaçabilir. Kendini yapan acılardan nasıl kaçıp, nasıl kendiyle barışabilir? Kin tutmamak erdem midir? Kendinle barışık olmak adına çektiğin acılar sineye mi çekilebilir?
Hayır, hem millet olarak hem biricik insan olarak intikam alınmalıdır. Barış masalları ancak kendini kandırmaktır. Yenilmiş, barışa sarılarak ancak kendinden vazgeçebilir. Yurtta sulh cihanda sulh değildir. Herkes düşmanlık ederken kılıç toprağa gömülmemelidir. Allah Muntakim’dir. İnsana da intikam yakışır. Dünya adaletle kaim ise, adalet intikamla gelir.
Affetmemek intikamdır, kin gütmek intikamdır, hala sevebilmek intikamdır, başarmak intikamdır. Her yıkılışında ayağa kalkabilmek intikamdır. Bir daha unutmamak intikamdır. Bir devrin babalarından dayılarından elbet intikam alınacaktır. Hesap elbet bir gün görülecektir. Marifet savaştan kaçmakta, barış masallarına uymakta, kötüyle uzlaşmakta değil, kılıcını kaldırdığında adaletle vurmaktadır. Ya Muntakim tecelli etmeli sende, Ya da Rahman..  
 Ey lideri soğuk dağlarda bulunanlar, ey kırgınlar, zulme uğramışlar, şiir sevenler –ki şiir kendi’nin söylediğidir- paradan puldan hazzetmeyenler, bir lokma bir kilim diyenler, aşka hürmet edenler, kavuşabilenler, kavuşamayanlar, gurbettekiler, sürgündekiler, zindandakiler, fakirler, fukaralar, garipler gurabalar, öksüzler, yetimler, kalabalığın içinde kimsesizler, herkesin içinde biricik olmayı seçenler, komşusu zengin olanlar, kıt kanaat geçinenler, deniz görmeden büyüyenler, kırıma uğramışların evlatları, torunları, ayakkabısı delik olanlar, köşede mendil satanlar, kılıçlarınızı çıkarın topraktan, zinhar gömmeyin, inadına bileyin. Acılarınıza tutunun, kininiz sizi güdülesin. Elbet hesabın görüleceği gün gelecektir. Allah var neler var. Bu dünyanın ötesi de var. Orda kimse ölmüyor.
Aşkların tekrarı olmaz mı? Araya kılıç seriliverir.
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Serdar AKBAŞ 2012-05-07 02:40:02

İçimden geçenleri yazıya dökmüşsün ellerine sağlık Murat Ağabey

Avatar
HACI ÜNAL 2012-05-16 11:33:30

Olaylara bakış açını, derin düşünce sistemini, aşkın bakışını özlemitik. Dönmen iyi oldu. Hoş geldin kardeş.

banner83

banner26