banner94

“ Ali ALTINOK ve CHP…”

“Siyasi partiler iktidara gelmek için kurulur… İktidara gelince tek amaçları vardır; yönettikleri ülkeyi mamur etmek, halkın refah seviyesini artırmak, daha mutlu ve huzurlu bir yaşam sağlamak, barış ve esenlik içinde bir gelecek kurmak… Bilinen ve bildiğimiz bu.

“ Ali ALTINOK ve CHP…”

“Siyasi partiler iktidara gelmek için kurulur… İktidara gelince tek amaçları vardır; yönettikleri ülkeyi mamur etmek, halkın refah seviyesini artırmak, daha mutlu ve huzurlu bir yaşam sağlamak, barış ve esenlik içinde bir gelecek kurmak… Bilinen ve bildiğimiz bu.

uğur demirbaş
uğur demirbaş
17 Ekim 2014 Cuma 20:39
924 Okunma
 “ Ali ALTINOK  ve CHP…”

 

                        NE  ETTİ … NEDEN  TERKETTİ…

                            “ Ali ALTINOK  ve CHP…”

 

“Siyasi partiler iktidara gelmek için kurulur… İktidara gelince tek amaçları vardır; yönettikleri ülkeyi mamur etmek, halkın refah seviyesini artırmak, daha mutlu ve huzurlu bir yaşam sağlamak, barış ve esenlik içinde bir gelecek kurmak… Bilinen ve bildiğimiz bu.

Acaba siyasi partiler, devletin kuruluş felsefesini hayat geçirmek, bu felsefeye uygun konulan temel ilkeleri, bu bağlamda yapılan devrim ve değişimleri korumak, kollamak ve sahip çıkmak içinde kurulur mu? Hadi kuruldu diyelim bu partiler iktidara gelir mi?

Bu iki siyasi yapılanmanın dışında üçüncü bir şık daha var mı? Varsa bu yapılanma nasıldır ve ne şekilde siyasi hayata dâhil olur, halka nasıl ulaşır ve iktidar olma yolunda nasıl ve ne şekilde ilerler…

Soru doğru sorulursa cevap aranır ve bulunur…”

 

Konuya girmeden önce şu açıklamayı yapma lüzumunu hissediyorum; ben ne araştırmacı gazeteciyim, ne yazarlık iddiasıyla ortaya çıkmış biriyim. Hayatta alabildiğim en önemli tat, lezzet ve hazzıdır benim için yazı yazmak; bütün dert, sıkıntı ve kederlerimden kurtulduğum tek meşguliyettir de…

Şu da bilinmeli; incelemeye çalıştığım konular ve siyasi kişilere ait ne elimde belge vardır, ne bilgi ve doküman; açık söylemek gerekirse nede yazmaya çalıştığım hususlarda derin ve dipli araştırma yapma imkân ve kabiliyetine sahibim. Çünkü yazdıklarım geçmişe ait değil, güncel… Önce tanımaya, sonra tanıtmaya çalıştığım siyasi karakterlerse henüz hayatta.

Yazdıklarım biyografi değil, röportaj da yapmıyorum, geriye ne kalıyor… 

Sadece gördüklerimi, izlediklerimi, intiba olarak edindiklerimi, halkın kendi arasında yaptığı konuşmalardan esinlenerek, genel kabul, görüş ve düşünce haline getirebildiklerimi dimağımda tutuyorum. Sonra bunları zihin havzamda biriktiriyorum; bu birikimi önce akıl süzgecimden geçiriyor, sonra vicdan terazimde tartıyor ve daha sonra yazıya dökmeye çalışıyorum.

Yaptığım bundan ibaret…

Yanıldığım hususlar olabilir mi; elbette olabilir. Ortaya koymaya çalıştığım görüş, kanaat ve tespitler doğru çıkmayabilir mi; elbette çıkamayabilir. Tek güvencem ve tutunduğum dal vardır; samimiyet.

Neden durup dururken böyle bir riskin içine giriyorum, kendimi zora sokuyorum diye düşünenler çıkabilir. Toplum olarak birlikte yaşadığımız ister sosyal, ister siyasi, ister diğer sebep ve nedenlerle ortaya çıkan olaylar, yaşanan hadiseler unutulmasın istiyorum. İçimizde yaşayan bazı değerlerin ortaya çıkmasını arzularken, toplumu etkileyen veya etkileme ihtimali olan, hatta yön veren veya verebilecek insanların kaybolup gitmesine gönlüm bir türlü razı olmuyor.

Doğru veya yanlış bunları yazıya dökerek geleceğe ışık tutmak tek gayem… Belki bir gün birileri hatırlar, örnek veya ibret alacak bazı kazanımlar edinir, hatırlanmasını ve anılmalarını sağlar… Neden olmasın…

Hani hep deriz ya: Söz uçar, yazı kalır…

Birde yazılarımda kırmak, incitmek veya can yakmak gibi bir niyetin sahibi hiç olmadım; olmamda mümkün değil. Hem yasalar müsaade etmez buna, hem de yapım müsait değil.

Hele birilerine hoş görünmek, övmek, yüceltmek, birilerini de gözden düşürmek, aşağılamak ve karalamak gibi bir yamukluğun içine hiç girmedim, girmeyeceğim de. Bilinmesinde fayda var…

Artık asıl konuya girelim mi? Her zaman yaptığım gibi çok farklı bir açıdan bakmak, oldukça değişik ve yıpratıcı bir yoldan tırmanarak girmek istiyorum mevzumuza: Bakın nasıl…

İsimlerin insan yaşamı, kaderi ve karakteri üzerindeki etkileri araştırılmış… Binlerce ışık yılı uzaklıkta duran, birer boncuk gibi geceleri gökyüzünü süsleyen yıldızların insan yaşamı, kaderi ve karakteri üzerinde etkisi olurda, doğduğu gün konulan, yaşamı boyu anıldığı ve tanındığı, hatta mezar taşında bile taşımak zorunda kaldığı isimlerin insan yaşamı, kaderi ve karakteri üzerinde etkisi olmaz mı? Olur elbette…

Yapılan araştırma sonucu ortaya öyle bir sonuç çıkmış ki; bazen taşıdığı isim, taşıyan insanın yaşamının bir parçası olmuş, isminin anlamına benzer bir kaderi yaşamış, öyle bir karaktere bürünmüş, ismiyle özdeş hale gelmiş.

Bazen de taşıdığı ismin anlam ağırlığını o insan taşıyamamış, ezilip kalmış altında. İsminin anlamını katamamış hayatına, ters yönde etkilenmiş kaderi ve karakteri. Olumsuzluklar yığılmış önüne; taşıdığı isim kazaların, belaların, felaketlerin haberi veya habercisi haline gelmiş.

Yaşadıkları bu insanları karakter yoksunu bırakmış, şahsiyetleri silikleşmiş, çarpık ve yamuk bir hayatın mümessili olup çıkmışlar.

“İsmin batsın…” lafı aslında isminin altında kalmış ve ezilmişsin, taşıdığın isim yıkmış, batırmış seni demek anlamına da geliyor bu manzara karşısında. Ben bu lafı hep böyle anlama ve yorumlama tarafındayım.

Ali ismi yüce, yüksek anlamına gelir; yüce ve yüksek anlamına gelen bu isim, bu ismi taşıyan insanların hayatına neyi getirir; bu ismi taşıyan insanı nasıl bir yaşantıya, kadere ve karaktere zorlar. Bunu biraz araştıralım mı?

Her yüksekte olan bulunduğu yüksekliği fark edemeyebilir; hele yüksekte olmak yücelik de getirmeyebilir insan hayatına. Bazen yüksekte olanlar o yükseklikte yücelemez, aksine cüce kalır.

Öyle insanlarda vardır ki, ruh, karakter ve yaşantı olarak yücedir ama yüksekte yaşamayı tercih etmezler; onlar yüceldikçe daha mütevazı ve sıradan bir hayatı yaşamayı yeğler.

Demek ki, Ali adını taşıyan insanlar ya isimlerinin anlamına uygun yüksekte olmayı ve yücelmeyi önceleyip yaşayacaklar, ya da bu anlamın altına kalıp yükselmek isterken yüksekten düşüp bir yerlerini kıracaklar. Yücelmeyi doğru anlayanlar halka hizmet, yardım ve dayanışma içine girerek saygın bir kişilik kazanacak. Yanlış anlayanlar ise yücelmeyi gurur, kibir ve böbürlenme zannedecek, bu duyguya kapılacak ve itibar kaybına uğrayacak, karakter olarak cüceleşecek.

Hep böyle mi olur, elbette hayır… Ali ismini taşıyan çok insan var, kendi halinde, halim, salim yaşayan ve ömür tüketen.

Şahsıyla birlikte isminin de anlam ve amacını araştıran ve bu anlam ve amaç doğrultusunda yaşamayı arzulayan, gaye haline getiren insanlardır yapılan araştırmaya konu olanlar; yazıma konu ettiğim Ali ALTINOK da böyle bir insan.

Peki, soyadının da insan yaşamına, kaderine ve karakterine etkisi olur mu; bu konuda yapılan bir araştırma yok ama yazıma konu ettiğim yerel siyasetçi Ali ALTINOK olursa, soyadının da insan yaşamı, kaderi ve karakteri üzerinde etkisini araştırmasak da şöyle bir düşünmekte fayda var.

ALTINOK soyadından tek harfi çıkarıp atarsak, ALTIOK kelimesi ortaya çıkmaz mı; bu da zihinlere siyasi bir çağrışımı taşımaz mı? İşte bu noktadan ve bu zaviyenden bakarak başlamak istedim Ali ALTINOK’ u ve CHP yi incelemeye. Bulduğum sıradan görüş, kanaat ve tespitleri de sizlerle paylaşmaya.

“Devam edecek…”

Son Güncelleme: 17.10.2014 20:43
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
banner89

banner83

banner26