banner94

Emrullah İŞLER

Emrullah İŞLER
 Prof. Dr. Emrullah İŞLER


1960 yılında Ankara'nın Kızılcahamam ilçesinin Kuşçuören köyünde doğdu. Riyad'da bulunan Kral Suud Üniversitesinde önce Arap Dili Enstitüsünden (1981), daha sonra Eğitim Fakültesinden mezun oldu (1985). Ocak 1988'de Genelkurmay Başkanlığında Arapça mütercimi olarak memuriyet hayatına başladı. Mayıs 1989'da halen çalışmakta olduğu Gazi Üniversitesine geçti. Ankara Üniversitesinde başladığı yüksek lisansını 1989, doktorasını 1993 yılında tamamladı. Gazi Eğitim Fakültesi Arap Dili Eğitimi Anabilim Dalında 1996'da yardımcı doçent, 1998'de doçent, 2004'te profesör oldu. Kazakistan ve Suudi Arabistan'da misafir öğretim üyeliği yaptı. Arap dili eğitimi uzmanlık alanında çeşitli kitapları ile yurt içi ve yurt dışında yayımlanmış makalelerinin yanı sıra, birkaç çeviri kitabı bulunmaktadır. 2008 yılında bir arkadaşıyla birlikte Kapsamlı Türkçe-Arapça Sözlük'ü yayımladı. Akademik çalışmalarının yanı sıra 2006 yılından bu yana Başbakan Başmüşaviri olarak bürokraside çalışmaktadır. Evli ve üç çocuk babasıdır. 2011 Genel Seçimlerinde ise Ak Parti Ankara Milletvekili seçilerek meclisteki yerini aldı.

E-mail: [email protected]
Web sayfası: http://www.emrullahisler.com 

Prof. Dr. Emrullah İşler Hocamız ile 
Dilbilim ve Anlambilim Boyutuyla Arapça Üzerine... 


- Lisans eğitiminizi Suudi Arabistan'da yaptınız. Eğitiminiz esnasında ilginç bir anınızı bizimle paylaşmak ister misiniz?

Riyad'a 1979 yılında gittim. O dönemde bir an önce Arapçayı öğrenmek istiyordum. Adeta Arapçaya aşıktım. Arapçayı çabuk öğrenebilmek için ilk yıl yurtta üç Suudlu arkadaşla aynı odayı paylaştım. Onlarla Arapça konuşmak için fırsatlar yaratmaya çalışırdım. İlk zamanlardamâ hâzâ, mâ ismu hâzâ şeklinde sorular sorarak oda arkadaşlarımla konuşmaya gayret ederdim. Sonraki yıllarda eski oda arkadaşlarımla karşılaştığımda ben Arapçayı öğrenmiş olduğum için biraz hoş beşten sonra onlar benim geçmişte onlara sorduğum mâ hâzâ, mâ ismu hâzâ gibi soruları bana sorarak eski günleri anardık. Tabi, ben onların satır arasında vermek istedikleri ilk zamanlarda onları sorularımla bıktırdığım mesajını alıyordum. Arapçayı bir an önce öğrenme sevdamı gösteren bu anımı hiç unutamıyor ve yeri geldiğinde öğrencilerime anlatıyorum.

- Hocam, "Neden Arapçayı seçtiniz?" 

Babam Ezher Üniversitesi mezunu olup Ankara'nın tanınmış hoca efendilerinden birisidir. Ben fırsat buldukça babamın vaazlarına gider, arkadaşları geldiğinde onlara hizmet eder ve sohbetlerinde bulunurdum. Mısır'da beraber okuduğu arkadaşları geldiğinde bazen kendi aralarında Arapça konuşurlardı. Bu durum benim hep ilgimi çekmiş ve Arapçayı öğrenme düşüncesinin zihnimde oluşmasında başlıca etken olmuştur. Küçüklüğümden beri Kur'an öğrenme gayreti içerisinde oldum. İmam Hatip Lisesinde okumamama rağmen ağabeyimle birlikte ben de Kur'an ezberler her gün sabah namazından sonra babama ezberimi dinletirdim. O dönemde Arapça öğrenme gayretiyle klasik kitaplardan emsileyi okudum ve bir dönem Libya kültür merkezine de gittim. Ancak Riyad'a gittiğimde keyfelhâl dâhi demeyi bilmiyordum.

Riyad'da Arap dili enstitüsünden, ardından Eğitim Fakültesi İslami İlimler Bölümünden mezun oldum. Türkiye'ye döndükten sonra Arapça bilgim sayesinde yedek subaylığımı Arapça öğretmeni olarak yaptım. Memuriyet hayatıma da Arapça mütercim olarak başladım. Tefsir alanında mastır ve doktora yaparken Gazi Eğitim Fakültesinde Arapça hocalığı yaptım. İlk beş yıl benim meslek hayatımda çok önemliydi. O dönemde hazırlık sınıfında da hocalık yaptığım için büyük tecrübe kazandım. Doktora sonrasında kısa bir süre Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde öğretim üyeliği yaptım. Gazi Eğitim Fakültesine yardımcı doçent kadrosunda dönme teklifi aldığımda Arap dili eğitimi alanında yararlı çalışmalar yapabileceğimi düşündüm. Türkiye'de Arap dili eğitimi alanında ilk bilimsel çalışmalar yapmak bana nasip oldu. Arapçanın eğitimi alanında halen büyük boşluk olduğunu düşünüyorum. Akademisyen arkadaşların büyük çoğunluğu dil ve edebiyat alanında çalışmalar yapıyorlar. Son yıllarda, Arap dili eğitimi alanında doçentlik için edebiyat, belagat ve dil alanında aranmayan belli başlı indekslere giren yayın şartı getirilmesi bu alanda ilerlemenin önünde engel oluşturmuştur. Esasen bu alanda yayın yapacak dergi de bulunmamaktadır. Bu durumun önümüzdeki yıllarda düzeltilmesiyle akademisyen arkadaşların yapacakları çok yararlı çalışmalar olacaktır.

- Çalışmalarınızda Arapçanın eğitimi yönüyle uğraştığınızı görüyoruz. Arapça yapısı bakımından bizler (yani Türkler) için öğrenilmesi zor bir dil midir? Zorluk veya kolaylıkları nelerdir?

Bilindiği gibi Arapça ve Türkçe farklı dil ailelerinden gelmektedir. Yapı bakımından da Arapçabükümlü, Türkçe ise sondan eklemeli bir dildir. Kanaatimce kolay veya zor dil diye bir olgu bulunmamaktadır. Bütün dillerin kendine göre zor ve kolay yönleri bulunmaktadır. Dil öğretiminde önemli olan elverişli dil öğrenim ortamının oluşmasıdır. Bu elverişli ortam oluşur veya oluşturulursa dil öğreniminde karşılaşılan zorlukların pek çoğunun üstesinden gelmek mümkün olacaktır. Kuşkusuz, öğrencinin dilsel zekâsının olup olmadığı da çok önemlidir. Bazen öğrenci için ortam elverişli, şartlar uygun ve öğrencinin dilsel zekâsı da iyi olmasına rağmen dil istenilen şekilde öğrenilememektedir. Böyle bir durumda başlıca etken, sevmek ve istemek olmaktadır. Öğrenci, öğrenilen dili yeterince sevip istemedikçe, öğrenmeye çalıştığı dille gerekli iletişimi kuramamaktadır. Dolayısıyla bir dili öğrenememek diye bir şeyi ben şahsen kabul etmiyorum. Bence dil öğreniminde yukarıda sözünü ettiğim şartlar oluştuktan sonra başlıca faktör, öğrenmek istediğiniz dili sizin ne kadar sevdiğiniz ve onu ne kadar öğrenmek istediğinizdir.

- Gerek makale, gerekse kitaplarınızda dilbilimi ve anlambilimi alanında çalışmalar yaptığınızı görüyoruz. Sizi bu alanlarda yazmaya iten hususlar nelerdir?

Gazi Eğitim Fakültesinde öğretim üyesi olurken dil eğitimi alanında çalışmayı hedeflemiştim. Bu konuda bana yol gösterecek veya örnek alacağım herhangi bir hocam yoktu. Bu nedenle yoğun bir okuma dönemi geçirdim. Öncelikle işe dilbilimi okuyarak başladım. Bu alanda yazılan Türkçe ve Arapça çeşitli kitap ve makale okudum. Esasen anlambilim başlangıçta dilbilimin alt dallarından biriydi. Zamanla müstakil bir bilim dalı olmuştur. Bu alanlarda okuyarak işe doğru yerden başlamıştım. Geçmişte yaptığım Arapça öğretmenliğimin bana kazandırdığı tecrübeler nedeniyle, okudukça kafamda sürekli çalışılacak konular oluşuyordu. Bahsettiğiniz çalışmaların arka planı bu şekilde oluştu.

- Aklımıza ilk gelen çalışmalarınızdan biri; "Türkçede Anlam Kaymasına Uğrayan Arapça Kelime ve Kelime Grupları." Kelime niçin anlam kaymasına uğrar, bu konuda biraz konuşabilir miyiz?

Bilindiği gibi dil de insan gibi çok dinamik bir yapıya sahiptir. Dilin başlıca unsuru olan kelimeler de insan gibi doğar, gelişir ve ölürler. Kelimelerin gelişme esnasında bir takım kültürel ve düşünsel nedenlerden dolayı zaman zaman değişikliklere uğramaları kaçınılmaz olmaktadır. Dolayısıyla bir kelime kendi doğduğu ve yetiştiği ortam içerisinde, başka bir deyişle aynı dil içerisinde zamanla anlam değişikliklerine uğramaktadır. Anlam değişiklikleri ifadesi; anlam daralması, anlam genişlemesi ve anlam kayması (başka anlama geçiş)'nı kapsamaktadır. Sözünü ettiğim anlam değişiklikleri bir dilin kendi içerisinde meydana geldiği gibi başka bir dilden geçen alıntı kelimelerde de vuku bulmaktadır. Arapça öğretmenliğim sırasında Türkçedeki Arapça alıntı kelimelerden birkaç yüzünde anlam kayması olduğunu belirledim. Bu kelimeler kimi zaman Türkçede değişen anlamlarıyla öğrenimde çeşitli zorluklara yol açmaktadır. Soruda bahsettiğiniz kitap bu düşüncenin ürünüdür.

- "Arapça Öğreniminde Türkçeden Ses Bilgisi Düzeyinde Yapılan Olumsuz Aktarım" ve "Arapça Öğreniminde Türkçeden Anlam Bilgisi Düzeyinde Yapılan Olumsuz Aktarım" adlı 2 makaleniz var. Burada sözünü ettiğiniz ses ve anlam düzeyindeki olumsuz aktarımlardan bahseder misiniz?

Arapça öğretmenliğim sırasında dikkatimi çeken hususlar oluyordu. Bunlardan ikisi bahsettiğiniz konulardır. İlki, Türkçedeki Arapça alıntı kelimelerde meydana gelen ses değişiklikleri olgusudur. Esasen alıntı kelimeler hemen her dilde çoğu zaman ciddi manada ses değişikliklerine uğrar. Türkçedeki Arapça alıntı kelimeler için de aynı durum geçerlidir. Alıntı kelimelerin sayısının bir hayli fazla olması çoğu zaman kelimeyi aldığınız dili öğrenirken ciddi telaffuz yanlışlarına neden olmaktadır. Ben Arapça Öğreniminde Türkçeden Ses Bilgisi Düzeyinde Yapılan Olumsuz Aktarım başlıklı makalemde bu konuyu örnekler vererek işledim. İkincisi ise Arapça alıntı kelimelerde Türkçede meydana gelen anlam kayması olgusudur. Bu husus da Arapça öğreniminde çeşitli zorluklara yol açmaktadır. Yaptığım tespitlerden hareketle bu konuyu Arapça Öğreniminde Türkçeden Anlam Bilgisi Düzeyinde Yapılan Olumsuz Aktarım başlıklı makalemde ele aldım. Başka bir deyişle, bu iki makalede Türkçedeki Arapça alıntı kelimelerin Arapça öğreniminde neden olduğu yanlışlar üzerinde durdum.

- Sözünü ettiğiniz anlam değişikliklerinden başkalarını ele aldığınız da oldu mu?

Elbette. Arapçada çok anlamlılık olgusu yaygındır. Yani, bir kelimenin birden fazla anlamı bulunmaktadır. Hal böyle olunca kelimenin doğru anlamını bulmada tek belirleyici faktör bağlam olmaktadır. Türkçedeki Arapça alıntı kelimelere baktığımızda büyük çoğunluğunda anlam daralması meydana geldiğini görmekteyiz. Bu olguyu göz ardı etmek çeviride özellikle de Kur'an çevirilerinde ciddi yanlışlıklara yol açmaktadır. Bu durumu belirleyince ilim çevrelerinin dikkatini anlam daralması olgusuna çekmek için önce Secde Kelimesi ve Türkçeye Çeviri Sorunu, ardından Fitne Katilden Beter mi? -Fitne Kelimesi ve Türkçeye Çeviri Sorunu- başlıklı iki makaleyi yayımladım. Daha sonra 2001 yılında Van'da yapılan bir sempozyumdaÇokanlamlılık, Anlam Daralması ve Kur'an'ın Türkçe Çevirilerinde Yapılan Yanlışlar başlıklı bir bildiri sundum.

- "Türklerin Arapçanın Ünlülerinde Karşılaştıkları Sorunlar ve Çözüm Önerileri" ve "Türklerin Arapçanın Ünsüzlerinde Karşılaştıkları Sorunlar ve Çözüm Önerileri" adlı makalelerinizde sözünü ettiğiniz hususu açıklar mısınız?

Bu iki makale başlıktan da anlaşılacağı gibi ses olgusunu ele almaktadır. Sesler çıkış yerlerine göre ünlü ve ünsüz olarak gruplandırılmaktadır. Gerek Arapçanın ünlülerinin, gerekse ünsüzlerinin Türkçedeki ünlü ve ünsüzlerle karşılaştırılması yapılarak Arapça öğreniminde ne tür zorluklara yol açtığı iki makalede irdelenmiştir. Arapçanın ünlülerinde yapılan yanlışlarda, öğrencilerin geçmişte aldıkları Kur'an eğitimiyle, anadilden yapılan olumsuz aktarım; ünsüzlerde yapılan yanlışlarda ise Türkçede bulunmayan ünsüzlerin yanı sıra, dilimizde bulunan Arapça kelimelerin yerleşik telaffuzlarının olumsuz aktarımı etkili olmaktadır. Arapça öğretimindeki tecrübemden hareketle söz konusu sorunlar için çözüm önerilerinde bulundum.

- Makalelerinizden bir diğeri "Ülkemizde Arapçanın Telaffuzunda Yapılan Yanlışlar ve Kur'an Ayetlerinde Meydana Getirdiği Anlam Kaymaları." Bu konudan da bahseder misiniz?

Bu konu geçmişte sorundu. Günümüzde bir sorun olmaya devam etmektedir. Gelecekte de sorun olarak kalması kuvvetle muhtemeldir. Bilindiği gibi Türkiye'de bize özgü bir Kur'an telaffuzu var. Bundan kastımız gerek Arapçanın ünlüleri gerekse bazı ünsüzlerdeki yanlış telaffuzdur. Bu telaffuz geçmişte iletişimsizlik nedeniyle yanlış olarak yerleşmiş ve gelenekselleşmiştir. İşin ilginç yanı bugünkü iletişim ve bilgi çağına rağmen bazı ilim adamları ve diyanet yetkililerinin kendi telaffuzlarının doğru olduğunu iddia etmeleridir. Halbuki insanımızın gırtlak yapısı Arapçanın seslerini büyük oranda doğru telaffuz etmeye elverişlidir. Zaman zaman bunun örneklerini herhangi bir Arap ülkesinde eğitim görmemesine rağmen Kur'an-ı bir Arap gibi okuyan ve telaffuz eden kimselerde görmekteyiz. Buna rağmen yanlış geleneğin sürdürülmekte ısrar edilmesi doğrusu beni karamsarlığa götürmektedir. Eğer dini eğitim veren kurumlarda bu husus dikkate alınırsa mevcut imkânlar nedeniyle bu yanlış geleneğin üstesinden zamanla gelmek mümkün olabilir. Bir kelimedeki sesi yanlış telaffuz etmek, başka bir deyişle esas sesin yerine başka bir sesi telaffuz etmek her dilde anlamı değiştirir. Kur'an ayetlerinde böyle anlam değişikliklerinin meydana gelmesinin ise ciddi sıkıntılara yol açacağı aşikârdır. Dolayısıyla bu husus ivedilikle üzerinde durulması gereken bir meseledir. Bahsettiğiniz makalede bu konuya dikkatleri çekmek istedim.

- Hocam "Karşıtsal Çözümleme" ana başlıklı makaleleriniz ve danışmanlığını yaptığınız tezler var, nedir bu karşıtsal çözümleme?

Karşıtsal çözümleme, karşıtsal dilbilimin uygulama alanıdır. Bilindiği gibi karşıtsal dilbilim, 20. yy.ın ikinci yarısından sonra yabancı dil öğretiminin özellikle de İngilizcenin dünya çapında yaygınlaşmaya başlamasının ardından, yabancı dil öğrenim ve öğretiminde karşılaşılan sorunlar irdelenmeye başlanmış, bu bağlamda ana dil ile amaç dil arasındaki benzerlikler ve farklılıkların belirlenmesi, böylece öğrencinin karşılaşabileceği zorlukların giderilmesi yönünde tedbir alınması hedeflenmiştir. Yapılan belirlemeler, öncelikle yabancı dil öğretmenine sınıf içi aktivitelerinde yararlı olmakta, diğer taraftan kitap yazarlarının ve sınav hazırlayıcılarının işini kolaylaştırmaktadır. Karşıtsal çözümleme öğrencinin karşılaşacağı zorlukları önceden belirlemesi nedeniyle a priori; yanlış çözümlemesi ise öğrencilerin yaptıkları yanlışların nedenlerini sonradan araştırması nedeniyle a posteriori'dir. Arapçanın öğretildiği enstitülerde bu alanda Arapçanın diğer diller ile ses, biçim bilgisi ve söz dizimi bakımından karşıtsal çözümlemesi yapılmıştır. Türkçe ve Arapça arasında bu alanda çalışma yapılmamış olması bir eksiklikti. Dolayısıyla önce karşıtsal çözümlemenin ne olduğu konusunu ve yanlış çözümlemesiyle ilgisini ele aldım. Ardından ortaçlar ve zamanlar konusunda iki makale yayımladım. Bu alanda büyük bir boşluk olduğu için bazı yüksek lisans ve doktora tezlerinde karşıtsal çözümleme bakış açısıyla kimi çalışmalar yapıldı. Bundan sonra da bu alanda bazı çalışmalar yapılacağı kanaatindeyim.

- Arapça öğretiminde ülkemizde dilin 4 temel becerisinden hangisini nasıl verebiliyoruz, kısaca bahseder misiniz?

Yukarıdaki bir sorunuza cevap verirken yabancı dil öğrenimi için uygun ortamın oluşması gerektiğinden bahsettim. Bu ortamın fiziki, beşeri ve materyal ayağı bulunmaktadır. Başka bir deyişle yabancı dil öğretimi için olmazsa olmaz üç şartın yerine getirilmesi gereklidir. Aksi takdirde bir şeyler eksik kalacaktır. Yani, yabancı dil kitabı, öğretmeni ve öğrencisi kusursuz olmalıdır. Eğer ders kitabı ve onu destekleyici materyaller uygun değil ve yetersiz ise bu durum ister istemez öğrenimi olumsuz etkileyecektir. İyi hazırlanmış bir ders kitabımız var, ancak öğretmen yetersiz ve kitabı nasıl öğreteceğini ve dil öğretim yöntemlerini, tekniklerini ve sınıf içi aktiviteleri nasıl yapacağını bilmiyorsa ve dersi Arapça olarak anlatmıyorsa yine bir şeyler eksik kalacaktır. Diğer taraftan öğrencinin zekâ düzeyi, dili öğrenmeye istekli olup olmaması öğrenimi olumlu veya olumsuz etkileyecektir. Bu açıdan baktığımızda ülkemizde Arapça öğretiminde ciddi sıkıntıların varlığından söz etmek kaçınılmaz olmaktadır. Sorunuzun doğrudan cevabına gelecek olursak dört beceriden daha ziyade okuma ve yazma becerisini dinleme-anlama ve konuşma becerisine göre daha iyi verdiğimizi söyleyebilirim. Bununla birlikte kendisini çok iyi yetiştiren dinleme-anlama ve konuşma becerilerini de büyük oranda halleden öğrenciler bulunmaktadır.

- İki dilin (Türkçe ve Arapça) genel özelliklerini göz önünde bulundurursak ülkemizde Arapça öğretiminde en çok nerede hata yapılıyor veya neler eksik kalıyor sizce?

Öncelikle dil demek konuşmak demektir. Bir insanın dili bilip bilmediğinin en dikkat çekici göstergesi o dili konuşması veya konuşamamasıdır. Bunun için doğru telaffuz çok önemlidir. Arapçayı Arap gibi telaffuz etmek esastır. Bu bakımdan ülke genelinde Arapça öğretmenlerinin ve öğretim üyelerinin yeterli olduğunu söylemek zordur. Türkiye'de Arapçanın okuması, yazması, grameri ve kısmen dinleme-anlaması öğretilirken konuşma becerisi çok zayıf kalmaktadır. Bu konuda öğretmenlerin yetersiz olması ve derslerini Arapça vermemeleri/verememeleri başlıca etkendir. Kuşkusuz ders dışında pratik yapma imkânının olmaması da öğrenimi olumsuz etkileyen faktörlerin başında gelmektedir.

- Hocam Farsçayla da ilgilendiğinizi biliyoruz. Hatta "Arapça Kelimelerin Farsça Unsurlarla Türkçede Kullanılışı" diye bir makaleniz var. İki dilden hangisi Türkçenin üzerinde daha etkilidir.

Evet, 1996-97 yıllarında üç dönem Farsça kursa katıldım. O zamanlar bayağı Farsça öğrenmiştim. Ancak daha sonra devam ettiremedim. O günlerin hatırası olarak bahsettiğiniz makale kaldı. Hatta o makalem daha sonra Farsçaya da çevrildi. Esasen, Arapça bilenlerin Farsçayı öğrenmeleri son derece kolaydır. Bize göre Arapçaya nazaran öğrenimi daha kolaydır. Pek çok ortak kelime bulunmaktadır. Bu kelimelerin telaffuzu Türkler için oldukça kolaydır. Etki meselesine gelince, bilindiği gibi İslam'dan sonra Arapça Farsçayı büyük oranda etkilemiştir. Bu etki hicri dördüncü yüzyılda yüzde ellilere ulaşmıştır. Günümüzde de Arapçanın Farsça üzerindeki etkisi devam etmektedir. Bizlerin Farslarla ilişkisi Araplarla olan ilişkisinden öncedir. Bu nedenle Türkçedeki Arapça alıntı kelimeler başlangıçta Farsça üzerinden gelmiştir. Türkçede anlam kaymasına uğrayan Arapça kelimelerin çoğunun aynı şekilde Farsçada da anlam kaymasına uğraması ile belli başlı dini terimlerin (namaz, oruç, Müslüman, dindar vb.) Farsça olması bu görüşü desteklemektedir. Osmanlı döneminde Arapçanın Türkçe üzerindeki etkisi bir hayli fazladır. Ancak bu etki Osmanlı döneminin son zamanlarında azalmaya başlamış ve Cumhuriyetle birlikte bir hayli etkisini yitirmiştir. Buna rağmen, günümüzde, dilimizde kullandığımız en fazla alıntı kelime Arapçadandır. Çünkü bu kelimeler bizim adeta öz malımız olup ayrılmaz bir parçamız haline gelmiştir.

- Hocam sizin çeviri derslerine girdiğinizi ve birkaç çeviri kitabınızın olduğunu biliyoruz. Biraz çeviriden ve çeviri kitaplarınızdan bahseder misiniz?

Gazi Eğitimde ders vermeye başladığım ilk yıldan yani 1989-1990 öğretim yılından beri çeviri derslerine giriyorum. Hem Arapça-Türkçe çeviri hem de Türkçe-Arapça çeviri dersi veriyorum. Çeviri dersi en fazla zevk aldığım derslerden birisidir. Çünkü ben kendim çeviriyi yaparak öğrendim. Yıllar boyunca edindiğim tecrübeleri yeri geldiğinde öğrencilere veriyor ve onların hızla ilerlediklerini görüyor ve son derece mutlu oluyorum. Gayretli birkaç öğrencimin çok iyi bir şekilde çeviri yaparak mezun olduklarını biliyorum. Tabi, her şeyin başı sevmek, istemek ve gayret etmektir. 

İlk çeviri kitabım Kur'an-ı Anlamada Yöntem idi. 1993 yılında yayımlandı. Ardından çok dokunaklı ve ibretli yazılar ve hikâyeler yazan büyük edip Mustafa Lutfi el-Menfalutî'nin en-Nazarât ve el-Abarât adlı iki kitabından seçme yaparak Erdem Nerede başlığıyla Türk okuyucusuna sundum. Daha sonra M. Hakkı Suçin ile birlikte Emin el-Hûlî'nin Menâhic et-Tecdîd adlı eserini Arap-İslam Kültüründe Yenilikçi Yaklaşımlar adı altında çevirdik. Son olarak Adonis lakabıyla tanınan Suriyeli şair ve yazar Ahmed Said'in eş-Şi'riyye el-Arabiyye adlı eserini Arap Poetikası başlığıyla çevirdim ve Yapı Kredi yayınlarından 2004 yılında çıktı. Burada Arap Poetikası ile ilgili bir anımı anlatmadan geçemeyeceğim. Bir gün Yapı Krediden aradılar ve Adonis'in çevirinin basımına benimle görüştükten sonra izin verebileceğini bu yüzden kendisini aramam gerektiğini söylediler. Bunun üzerine Fransa'yı aradım. Adonis çevirinin kitabın ilk baskısı Fransızcadan değil de son şekli olan Arapçasından yapıldığından emin olduktan sonra basıma izin verdi. Kitap basıldıktan sonra arkadaşı yazar Özdemir İnce'den çevirinin nasıl olduğunu sormuş. O da çok beğendiğini söyleyince memnun olmuş. Aradan bir müddet geçtikten sonra bir gün bir yayıncı beni aradı. Adonis'in bir iki kitabını çevirttiklerini ve basmak istediklerini, ancak onun kendilerine Emrullah İşler'e gönderin çeviriyi onaylarsa izin veririm dediğini söyledi.

- "Türkçe-Arapça Kapsamlı Sözlük" adlı bir sözlük çalışmanız oldu. Bu çalışmanızın Arapça-Türkçesi de olacak mı? Çalışmanız ne aşamada?

Sözlük, dil alanında yapılan çalışmaların en zoru ve en çok vakit alanıdır. Bu yüzden kimse bu alana girmek istemiyor. Bu durum ister istemez ciddi bir boşluk doğuruyor. Bizden önce yapılan çalışmalar elbette bir boşluğu doldurmuştur. Ancak bu alanda çok büyük bir eksiklik bulunmaktadır. Bu eksiklik Türkçe-Arapça alanında İbrahim Özay ile yayımladığımız sözlükle büyük oranda giderildi. Allah ömür verirse ileriki baskılarda da bazı düzeltme ve girdiler yapacağız. Esasen biz bu alanda zor olanı başardık. Çünkü bizler için Türkçe-Arapça sözlük hazırlamak daha zordur. Bunu yaparken sözlükçülük alanında çok büyük bir tecrübe kazandık. Bu tecrübemizi en yakın zamanda Arapça-Türkçe sözlük hazırlamada kullanmak istiyoruz. Zira bu çalışma da birkaç yıl alacak bir çalışma olacaktır.

- İmam Hatip Liseleri Arapça dersi öğretim programını değiştirdiniz. Bu değişikliğin sebebi nedir?

İmam Hatip Liselerinde hazırlık sınıfı kalkınca yeni bir program hazırlama ihtiyacı doğdu. Din Öğretimi Genel Müdürlüğü kurulması düşünülen komisyonun başında bulunmamı istedi. Ben de kabul ettim. Akademisyen olarak benim başında bulunduğum öğretmen arkadaşlardan müteşekkil bir komisyon kuruldu. Böylece İHL Arapça dersi öğretim programını hazırladık.

- Bu programın eskilerinden farkı nedir? Ne tür yenilikler getirdi?

Daha önce üç program hazırlanmıştır. Bunların ilki 6 Ağustos 1973 tarihli olup 3,5 sayfadır. Konular dilbilgisi başlıklarıyla verilmiştir. İkincisi 11 Aralık 1984 tarihli olup 5 sayfadan ibarettir. Bu programda konu başlıkları verilmeyip kitapların nasıl olması gerektiği belirtilmiştir. Üçüncüsü 19. Ağustos 1998 tarihli olup 43 sayfadan oluşmaktadır. Hazırlık sınıfı programı kapsamlı bir şekilde 13 sayfa olarak hazırlanmış, ancak lise 1, 2, 3. sınıflar için aynı yöntem izlenmemiştir. Bu sınıflar için konu başlıkları verilmekle yetinilmiştir. Bizim hazırladığımız 29.12.2006 yılında kabul edilen ve 85 sayfadan oluşan bu program 9, 10, 11 ve 12. sınıflar için; üniteler, dersler, konular; kalıplar kelimeler ve dilbilgisel yapılar başlıklarını içermektedir. Bu başlıklar altında verilmek istenen hususlar kolaydan zora şeklinde sistematik olarak sunulmuştur. 9 ve 10. sınıflarda dilbilgisi konularının pratik olarak verilmesi, 11 ve 12. sınıflarda ise dilbilgisi teorisinin ünitelerin ikinci derslerinde verilmesi öngörülmüştür. Böylece Arapça öğretimi gramer öğretimi olmaktan çıkartılmıştır. Yeni programla ilk defa olarak çalışma kitabı, öğretmen kılavuz kitabı ve ders kitabının CD'sinin hazırlanması da zorunlu hale getirilmiştir.

- İmam Hatip Liseleri Arapça ders kitaplarını hazırlayan komisyonun yazarları arasındasınız ve aynı zamanda editörlüğünü yapıyorsunuz. Geçmişte İmam hatip liselerinde Arapça kitaplarının durumu neydi, şimdi ne oldu? Bundan bahseder misiniz?

Yeni programa kadar büyük oranda ders kitapları gramer konuları esas alınarak hazırlanırdı. Kitapların seviyesi de öğrencinin seviyesinin üstünde olurdu. Ders kitapları içerik, sayfa düzeni ve görsellik bakımından son derece sıkıcı olurdu. Diğer yabancı dil kitaplarıyla bu açılardan karşılaştırılması imkânsızdı. Bütün bu olumsuzluklardan dolayı sürekli eleştirilirdi. İHL'lerde Arapça zor ve sevilmeyen bir ders olarak hafızalarda yer etmiştir. Bütün bunlar göz önünde bulundurularak hazırlanan Arapça dersi öğretim programına göre içerik, seviye ve görsel açıdan mükemmel kitapların hazırlanması ve konuların uygun alıştırma türleriyle verilmesi gerekliydi. Bu maksatla kurulan komisyona iki akademisyen arkadaşımı da alarak birkaç öğretmen arkadaşla birlikte kolları sıvadık ve bugüne kadar yapılan eleştirilerin pek çoğunu giderecek kitapları yazmaya koyulduk. Çok şükür 9, 10 ve 11. sınıflar Talim ve Terbiye Kurulundan çıktı. Gelecek yıl üç kitap birden okutulacak. 12. kitabın yazımı da şu günlerde büyük oranda bitti. Önümüzdeki aylarda Talim ve Terbiye Kurulunda incelenip kabul edildikten sonra 2010-2011 yılından itibaren okullarda okutulacak. Bu yıl itibarıyla 9 ve 10. sınıf kitapları okutuldu.

- İmam-Hatip Liseleri ders kitaplarını yeni programa göre hazırlayan komisyonda nasıl bir ekiple çalışıyorsunuz?

Yazar komisyonunda benden başka sizlerin de tanıdığı Gazi Eğitim hocalarından Yard. Doç. Dr. Erdinç Doğru ve Yard. Doç. Dr. M. Hakkı Suçin bulunmaktadır. Bunun dışında birkaç Arapça öğretmeni ile bir grafikçi ve bir ressam arkadaşla çalışmaları sürdürüyoruz.

- Yeni ders kitaplarını eskilerinden farklı kılan özellikler nelerdir?

Doğrusu bu kitaplar gerek içerik, gerek görsellik, gerekse alıştırma türleri ve derslerin sunuluş tarzı bakımından Türkiye'de bir ilk olmuştur. Ayrıca her bir sınıf için hazırlanan dokümanın bir set halinde olması da başlı başına bir yeniliktir. Yine ilk defa olmak üzere ders kitaplarının CD'leri öğretmen kılavuz kitabının arkasında bulunmaktadır. Ayrıca öğretmen ve öğrenci arkadaşlar kitapların CD'lerine Din Öğretimi Genel Müdürlüğünün sitesinden de ulaşabilirler. Bütün bu hususlar dikkate alındığında çıtayı çok yükselttiğimizi düşünüyoruz. Umarım ileriki yıllarda hazırlanacak kitaplarda bu seviye korunur ve aşılır. Şimdi bu kitapların öğretmenler tarafından doğru yöntem ve tekniklerle okutulması gerekmektedir.

- Ders kitapları ile ilgili nasıl bir feedback aldınız?

Bize yapılan geri dönütlerin büyük bir çoğunluğu son derece olumlu. Ciddi manada teşekkür ve dua alıyoruz. Tabi, tek tük de olsa şu veya bu şekilde eleştirenlerde olmuyor değil. Onları da anlayışla karşılıyoruz. Kaldı ki, yapıcı eleştiriye her zaman açığız.

- Son olarak "Onlinearabic.net" ailesine neler söylemek istersiniz?

Öncelikle böyle kapsamlı ve kuşatıcı sorular hazırladığınız için teşekkür ederim. Doğrusu sitenizi çok yararlı buluyor ve yakından takip ediyorum. Arapça öğrencileri ve sevenleri tarafından takip edildiğinizi de biliyorum. Bu alanda güzel hizmet sunuyorsunuz. Bütün bunlar karşısında sizi tebrik etmek ve başarılarınızın devamını dilemekten başka söz bulamıyorum. Elinize ve yüreğinize sağlık diyor, bütün Arapça dostlarına sizler aracılığıyla selam ediyorum.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner83

banner26