banner94

BİTARAF MIYIM? BERTARAF OLACAK KİM?

Ne anladınız “fos çıktı cemaat, Akp ondan da fos” dememden? Kimi kötülüyorum “fos çıktı dindar olan, devlet ondan da fos” derken? Türklükten bahsedip duruyorum, MHP’li mi oldum, yoksa 60 küsur sene önce kendini feshetmeye karar vermesi gereken, milletin sinesine sinmesi, orada kaybolup gitmesi gereken partiye mi ricat ettim bunca zaman sonra?

Değilse eğer ki vallahi değil, tarafsızlığın ahkâm kesme kibrini mi yaşıyorum bol keseden atarken. Bir fildişi kuleye çekilip, her gördüğüme değilleme çekmek mi yapıp ettiğim. Hayır, vallahi hayır.

“fos çıktı” diyorsam “cemaate”, “ondan da fos” diyorsam “Akp’ye, devlete”, sevgimdendir sitemim. Biliyorum, anlıyorum milletimin “cemaate” hüsnü zannının sebebini, biliyorum, anlıyorum milletimin Akp’ye hala sahip çıkmasında ki hikmeti. Ama ortaya çıkmış kepazeliklerin doğurduğu hengâmede, müsaade edin de bu kadarcık olsun.

“Sizden öncekilerin başına gelen sizin başınıza gelmedikçe, kolayca cennete girivereceğinizi mi sandınız?” Gâvurun kucağına oturarak, dünyevi dengeleri, menfaati, maslahatı, zamanı, zemini gözeterek çıkılan yolda Allah rızası bulunduğunu, vatanın, milletin, devletin selameti, İstiklali olduğunu mu sandınız? Siz miydiniz âlemin akıllısı, dünya kurallarıyla oynayacaksan, yaşamak dedikleri şu tuhaf oyunu, söylenmedi mi size dünyanın gâvurun cenneti olduğu? Sen ümmeti değil miydin saçını tararken bile gâvura muhalif olan Peygamberin? O Peygamber ki (Aleyhissalatü Vesselam) “davandan vazgeç, kadın istiyorsan en güzelini al, zenginlikse derdin, hepimiz toplaşıp verelim malımızdan, en zenginimiz ol, krallıksa derdin, gel başımız ol, senin sözünden hiç çıkmayalım” diyen gâvura, “güneşi sağ elime, ayı sol elime verseniz, ben davamdan vazgeçmem” diyen. Zamanın gâvurları, peygamberin gâvurlarından daha mı akılsız sandınız? Yoksa sen Peygamberimden (Aleyhissalatü Vesselam) daha mı akıllı olduğunu sanırsın? Heyhat, sitem ediyorsak, sevgimizden sitem ediyoruz, bir güzellik gösterin de sevgimizi hak edin diyoruz.

Chp’ye Mhp’ye neden bir şey demem? Çünkü onların irapta mahalli bile yok. İktidar olma icazeti olmadığını bilerek, haddini bilen bir siyaset izleyen MHP, fos bile çıkamaz. İcazeti almış olmanın tatlı telaşına kapıldığı halde, iktidar olmaya milletten bir yol bulamayan Chp, fos bile çıkamaz. Siyaset piyasasında yer işgal etmekle görevlendirilmiş diğer figüran pozisyonundaki oyunculardan her hangi birinin, başa güreşenlerden ne farkı var? Namazda imamın cemaate dönüp “safları sıklaştırın” dediği gibi, dünyada ki cari işleyişin Lord’ları, gardiyanları da piyasa siyasetçilerine “yerleri doldurun, hakkı söyleyen sesini duyuramasın, konuşup, bağırıp durun” demiş sanki. Bunların yerleri doldurması, safları sıklaştırmak için değil, şeytanın dolaşmasına yer açmak için.

Bunların arasında biz kimseyi beğenmeyen kibirli miyiz? Allah korusun. Biz doğru bildiğimizi söylemekten ar etmeyen, niyeti hayır olanın akıbetine hayır duacısı, niyeti şer olan gâvur aşığı budalaların da duacısıyız. Gâvura bela dua ederiz, ama budalalara hala beddua etmeyeceğiz. Allah akıl fikir versin. Daha ne diyelim.

Biz İstiklal Marşının gösterdiği doğrultuda, Gençliğe hitabedeki uyarıları hep hatırımızda tutarak, milletimizi gerçeğe çağıracağız. Belki sonunda “anlatamıyoruz, anlatamıyoruz. Siz bilirsiniz” diyeceğiz. Ama bir gün, o gün bize kimseler “anlatmadılar” diyemeyecekler.

Bitaraf mıyım? Hayır. Hakkın, gerçeğin tarafındayım. Hepsi bir taraf, biz bir tarafız. Bertaraf olacak kim? O kendini biliyor. Ama biz, Hakka dayandıkça, bertaraf edilemeyeceğiz, vakti gelince, elbet bir gün “kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın” gâvurluğu bertaraf edeceğiz. Türkiye’ye, vatana, millete, din-ü devlete ihanet edenlerden elbet bir gün, “belki yarın belki yarından da yakın” intikamımızı alacağız.  

Neydi gençliye hitabedeki uyarılar, bir daha okuyalım, gençliğe hitabeyle sözümüzü bitirelim.

Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!


Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner83

banner26